Sanırım bu yüzyılın en büyük sorunu öfke. Kime, neye, neden sorularının cevabı çeşitlilik gösterse de hepimiz öfkenin içinde yaşıyoruz. Sadece bu ülkede değil, dünyanın her yerinde.
Trafikte, evde, iş yerinde, sokakta… Öfke her yerde ve gittikçe yükselen boyutlarda.
Öfke, bedende adrenalin salgısının artışıyla beraber kalp ritminin yükselmesi sonucu, nefesin hızlanması ve hatta nefes alamamaya sebep olan büyük bir duygu.
Beden fizyolojik değişimler gösteriyor, zihin ise o an da savaş ya da kaç komutu veriyor. Çünkü bizi hayatta tutmakla görevli ve saldırıya uğradığını tehdit altında olduğunu düşünüyor.
Tüm bunlar olurken biz çoğu zaman kontrolü kaybederek tepkiler veriyoruz.
Bu tepkilerin sonuçları hayatlarımızı etkilerken çoğunlukla pişmanlık duygusunu da beraberinde getiriyor.
Peki neden öfkelendiğimiz de kontrol edemediğimiz tepkiler veriyoruz? Ya da neden tepkilerimizi kontrol edemeyecek kadar çok öfkeleniyoruz?
Çoğunlukla içinde bulunduğumuz ve öfkelendiğimiz olayın sebebinden çok, aslında içinden çıkamadığımız başka etkilerle mücadele ederken gerçekleştiği için, tahammülümüzün azaldığı ana denk geldiğinden yükseliyor öfkemiz.
Bana göre; öfke=tahammülsüzlük
Hayatın zorlukları bizi köşeye sıkıştırdığında, yaşamsal kaygılarımız arttığında, maddi sıkıntılarla yüzleştiğimizde, zihnimiz bu problemleri çözmeye çalıştığından diğer her şey için tahammülsüzlük başlıyor.
Tam o anda bizi tetikleyen, hoşlanmadığımız ya da korktuğumuz bir şeyle karşılaştığımızda ise öfke bedende yükselişe geçiyor.
Peki, ne yapmalı?
Öncelikle derin bir nefes alıp ve belki ortamdan uzaklaşıp kendimize sormalıyız ‘şu an neye öfkeliyim, hangi korkumla yüzleşiyorum ki öfkeleniyorum’
Bu sorunun cevabı çoğunlukla ilk aklınıza gelendir. Kendinize ve iç sesinize güvenirseniz sorunun kaynağını fark edip öfke duygunuzu dönüştürebilirsiniz.
Önce kendimize ve sonra kalan her şeye şefkat duyabilmek ancak korkularla yüzleşip, insan olduğumuzu kabul etme noktasında başlıyor.
Kolay olduğunu söylemiyorum ancak birkaç deneme sonrasında kolaylaşıyor. Öfkenizi kontrol edebilmek ve doğru yönlendirebilmek için kendinize bir şans tanımak bence denemeye değer.
Üstelik korkularınızla yüzleşip bir daha aynı korkuyu yaşamamak da işin bonusu olarak geliyor.
Kim bilir belki bir gün herkesin öfkesi sevgiye dönüşür. O zaman dünya daha yaşanılır bir hale gelir. Ne de güzel olur.