Elimizde fenerle karanlık bir ortama girdiğimizde, gözümüzün gördüğü yalnızca fenerin aydınlattığı yer kadardır.
Oysa gözümüzün görmediği çok daha geniş bir alan için, birkaç adım geriye çekilmek ve alanı genişletmek gerekir.
Bence bu hayatın içinde de böyle. Başımıza gelen olaylar, insan ilişkileri, iş stratejileri, aile ve iletişim konularında da ihtiyacımız olan birkaç adım geriye çekilerek geniş resmi görmeye çalışmak.
Temelde yapmaya çalıştığımız aslında perspektif kazanmak.
Perspektif: Eşyanın ve nesnelerin uzaktan görünüşü.(TDK)
Karşımızdaki insanların aklıyla düşünmeye çalışmak da buna dâhil, olayların seyrine bakarak öngörü sahibi olmaya çalışmak da.
Peki, doğal olarak yaptığımız bu şey, bize ne kadar fayda sağlıyor?
Acaba gerçek anlamda zihnimizin sınırları dışına çıkarak perspektif kazanmamız mümkün mü?
Ben zihinden bağımsız bir perspektif kazanmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Çünkü zihin yapı olarak kişiyi her durumda onaylamaya yatkın.
Bunu başarmaya en yakın olan kişiler, kendilerini çok iyi tanıyan ve tamamen objektif olmayı başarabilenler belki. Onların da birçoğu, objektifliği abartıp kendilerine haksızlık etmeye çok meyilli.
Ancak bence perspektif kazanmak sınırlı da olsa mümkün. Bunun ilk adımı da kendine zaman ayırmaktan geçiyor.
Neyi, nasıl düşündüğünü, verdiğin tepkilerin kökeninde ne olduğunu, olaylara bakarken duyguyla mı mantıkla mı değerlendirme yaptığını anlamanın tek yolu kendini tanımak.
Olan karşısında bir adım geriye çekilip bakabilmek bile, duygulardan sıyrılıp mantıkla karar verebilmeye yardımcı oluyor.
Bir fotoğraf karesinde görünendense, o karenin dışında kalan alanda ne olduğunu, ikisi arasında bir uyum olup olmadığını, gerçeğin hangisi olduğunu ancak bu şekilde ayırt edebiliriz.
Bu bana ne kazandıracak derseniz, analiz yaparak doğru adımlar atmana yardımcı olurken, öfkeyle hareket edip hata yapmaktan, duygusal gerginliklerle kendine zarar vermekten koruyacak.
Az şey mi? Bence değil.