Değerli büyüğümüz Muzaffer Demirci, Belediye Binası önünde çekilen aşağıdaki fotoğrafı eline aldığında;
“Bu fotoğraf 1935 yılına ait olacak, burada bende olmalıyım. Çünkü o yıl Süleymanpaşa’dan mezun olup, Belediye Meydanındaki Şekerci Mehmet Usta’nın (Necdet Kuru’nun babası) yanında çırak olarak çalışıyordum” diyor ve bu karede kendini arıyordu.
Ve ”Şu kenarda eli cebindeki kasketli çocuğun yanındaki ben olabilirim. Masa üstünde konuşma yapanTemsili Komutan, Maliye Tahsildarı Akdereli Gazi Mehmet Efendi olacak, bizim komşumuzdu. Hacı Hasan Camii lojmanında otururdu. O evi daha sonra Sünnetçilerin Tahir almıştı. Mehmet Efendi at üstünde iken öyle heybetli olurdu ki, ciddi ve sert tavırları ona çok yakışırdı. Bu görevi uzun bir zaman yapmıştı. Ondan sonra Eşref Gazi (Saray Lokantasının sahibi Mesut ile Öğretmen Turan Ünan’ın babaları) 1940’li yılların sonlarına kadar devam etmişti. Daha sonra da Öğretmen
Hamdi Yüksel’in 1960 yılların ortalarına kadar bu görevi büyük bir heyecanla ifa ettiğini söyleyebilirim” diyor.
Ve gözlüğün camlarını silerek tekrar fotoğrafa dalıyordu; “ Bak bu Öğretmen Diliçıkık Mustafa Nuri Günal efendi, solundaki Süleyman Ahı olacak. Dükkânı ise belediyenin altında soldaki işyeridir. O’nun solundaki fötr şapkalı siyah takım elbiseli Öğretmen Babaççalı Mustafa Şevki Papatya’dır. Belediyenin sağındaki dükkân ise Bozacıların Osman Balkan’ın işyeridir. Burada süt ürünleri, dondurma ve boza yapar, satardı. Sol tarafta masanın başında duran kasketli gençte Kumaşların Ethem Özeç (Hamdi T.Özeç’in babası), Süleyman Ahı’nın dükkânının yanında Türk Hava Kurumu Yenişehir Şubesi hizmet veriyordu. Onun yanında Şemakilerin İbrahim Efendinin (Şemaki Hasan’ın babası) kasap
dükkânı vardı. Köşe başında ise İlyasbeyli Mustafa Efendinin bakkal dükkânı bulunuyordu. Bu bakkal dükkânını daha sonraları Ahmet Ersöz (Zogo) almıştı. Diğer köşede ise Yenişehir’in ilk eczacısı olan Abdullah Özsoy’un eczanesi vardı. Kardeşi İsmail ile birlikte işletmişlerdi. Daha sonra bu eczaneyi Rustumlu Osman Turan’ın oğlu Bekir ile birlikte Eczacı Kemal Bey’in sorumluluğunda çalıştırdılar. Kalfaları da Hasan Seven’di (Emekli Adliye Başkatibi Aysel Alanbay’ın babası). Onlardan sonra Eczacı
Şaban Togay Şehir Eczanesi olarak burasını bir müddet çalıştırmıştı. Bu eczanelerden ötürü, o köşedeki sokak çeşmesine de Eczane Çeşmesi denilirdi. Bu çeşmenin suyu yazın çok soğuk olurdu.” diyor ve heyecanla devam ediyordu;
“Bizim çocukluğumuzda Milli Bayramlar yaklaşırken, hepimizin içini büyük bir sevinç kaplardı. Cadde ve sokaklara taklar kurulur, şimşir dalları, rengârenk çiçekler ve krapon kağıtlarıyla süslenirdi. Bütün cadde ve sokaklar, resmi ve özel daireler, işyerleri hatta evler bile bayraklarla donatılırdı. Bütün gazilerimiz, Yenişehir’in kurtuluşu olan 6 Eylül şenliklerine mutlaka katılırlardı.
Ellerinde (Yenişehir Malul Gaziler) yazan bir pankart bulunurdu. Onlar Türk Milletinin gözünde en büyük kahramanlardı. Bu bayram kutlamaları ve şenliklerinin coşkusu o kahramanlar sayesinde daha da heyecanlı ve kalabalık olurdu. Şenlik içinde türlü oyunlar sergilenirdi. Hiç unutmam bir bayramda her halde Barcın Köyünden gelen gençler olacak, usta oyunculara taş çıkaracak şekilde orta oyunu sergilemişlerdi. Bu kutlama ve şenlikler gecenin geç saatlerine kadar devam etmişti. O yıllar Yenişehir’de elektrik olmadığı için, sokak ve caddeleri aydınlatmak için herkes evinin ve işyerinin dış kapısına gazyağı ile çalışan gemici fenerlerini takarlardı” diyor.
Ve hiç ayağına üşenmeden o günlerde kullandıkları gemici fenerini kilerden alıp getirdiğinde, fenerin üstünde JUPITER 1, camında ise TEKNOCAM yazıyordu.
Bu kez bir başka fotoğrafı eline aldı.
“Eveeet bu Hükümet Konağı, Aşiretlerin Osman ağabeyin (Ergin ve İlhan Oğuz’un babası) binası olacak, ön tarafı Kelem Pazarı idi (Belediye dükkânlarının olduğu alan). Yunan işgalinde yakılıp yıkılan resmi dairelerden Hükümet Konağı bu binaya, Adliye ise bugün Çayır Mahallesi, Çayır Sokaktaki (Cumhuriyet öncesi papazın evi olan bu mülkü, Nalburların Ali Efendi, Merhum Sinan Nalbur’un dedesi satın almış) şu an Mesenizlilerin Latif Kula’nın mülkiyetinde olan evde faaliyet göstermişti” diye sözünü kestiğinde gözünü de resimden alamıyor ve devam ediyordu:
“Bizim zamanımızdaki Kurtuluş Şenlikleri daha bir başka olurdu. Çünkü hemen, hemen bütün gazilerimiz bu kutlamalara büyük bir heyecan ve gururla katılırlardı. Birliğin başında at üstündeki Komutan Maliye Tahsildarı Akdereli Gazi Mehmet Efendi. Onun arkasındaki piyade askerleri ve atlı süvari birliklerini görüyor musun? Şenliklere heyecan katan bunların varlığı idi. Bu kutlamalar sırasında meydanlar cadde ve sokaklar hınca hınç insanlarla dolardı, Kurtuluş Şenlikleri nedeniyle her yerde davullu zurnalı eğlenceler olurdu. Meydanlar oyun oynayanlarla dolar taşardı. Hele o atların nal sesleri gece yarılarına kadar devam ederdi. Resimdeki piyade askerler olsun, atlı süvariler olsun,
Balkan, Birinci Dünya ya da Kurtuluş Savaşına katılmış olan kahraman gazilerimizdi. Bu insanların savaş anılarını bizzat kendilerinden dinlerken. Onlar bizim tarih öğretmenlerimizdi “ diyor.
Ve göz pınarlarını benden gizlerken, son söz olarak
“Bu vatan uğruna hayatını feda eden şehitlerimize ve gazilerimize Allah rahmet eylesin” diyordu.
Bende aynı dilek ve temennilerine katılırken, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bütün şehit ve gazilerimizi saygıyla ve şükranla anıyorum.
Bu iki resim Yenişehir’in Düşman İşgalinden Kurtuluşunun 13.yıl dönümüne ait olup, 6 Eylül 1935 tarihini taşımaktadır.
Fotoğraflar 25.02.2010 tarihinde vefat eden Ortaokul arkadaşımız Böceklerin Eşref Ünsal’ın albümün