Arkadaşlarımla oturduğumuz keyifli bir yemek masasında, konu konuyu açtı. Her şeyden konuşuldu.
Sonra dönüp dolaşıp insan olmak, kendini geliştirmek, bu hayattaki var olma amacını anlamak vb. konulara geldi.
Herkes bunları sorguluyor çünkü herkes daha iyi hissetmek istiyor.
Amaçsız bir hayat içi boş ya da anlamsız geliyor.
Temelde herkesin istediği mutlu olmak. Aslında beklentisi huzurlu olmak.
Çünkü farkında değiliz ama aslında sürekli mutlu olmak gibi bir hal son derece sıkıcı olur. Biraz düşünürseniz bana hak verirsiniz.
Bir şeyin var olabilmesi için zıddının deneyimi gerekir. Siyahın içinde beyaz olmasa siyahın sınırlarını göremeyeceğimizden varlığını da bilemeyiz. Ya da üşümezsek ısınamayız. Mutsuzluğu deneyimlemeden mutlu olmanın ne olduğunu anlayamayız.
Dolayısıyla aslında gerçekte istediğimiz şey mutluluk değil huzur. Hatta tam anlamıyla denge. Duygular arasında savrulmadan deneyimlerimizi yaşamak istiyoruz bence.
Sürekli bir hal içinde kalmak değil, her hali deneyimlemek istiyoruz ama içinde acı olmasın
(Oysa acının korkusu acının kendisinden daha zor. Neyse bu başka bir yazının konusu olsun.)
Masada sohbet ederken, bir anda kendimi arka arkaya bilmiyorum derken yakaladım.
Neyi bilmiyorum?
Senin kendin için hangi yolu seçmen gerektiğini bilmiyorum.
Hayat amacının ne olduğunu nasıl bulacağını bilmiyorum.
Hayatında neyi değiştirirsen mutlu olacağını bilmiyorum.
Neden aynı döngüde aynı şeyleri yaşadığını bilmiyorum.
Sana yolu göstermemi istiyorsun, seni onaylamamı istiyorsun, sorumluluğu almak yerine senin için sorumluluk almamı bekliyorsun.
Ama ben bilmiyorum.
Senin yolundan hiç yürümedim. Deneyimlerini deneyimlemedim. Gördüklerini görmedim. Bilmiyorum hangisi senin için iyi olacak.
Bir şeyi biliyorum ama!
Başkasının yolu senin yolun olmayacak.
Yerinde durup başkalarının senin için seçtiği yolları beklemek yerine boşluğa bir adım atmayı seçersen iyi olacaksın.
Çünkü o bir başlangıç ve mecburi bir ileri gidiş sağlayacak.