Her dükkânda mutlaka üç dört masa ve ahşap sandalye olurdu. Masaların üstü ise mermerdi. Özellikle salı günleri bu mekânlarda köylerden gelen vatandaşlar öğle yemeğini helva ekmekle geçiştirip çok ucuza karın doyururlardı. En çokta köpük helvası tercih edilirdi. Çünkü köpük helvası katık edilmek için çok ideal bir helvaydı. Üzerine biraz da tahin helvası ilave edildiğinde, francala dediğimiz çarşı ekmeğiyle birlikte yemeğe doyum olmazdı.
O zamanlar ekmek 20 kuruştu. Fırından bütün ekmek alamayanlar yarım ekmek hatta çeyrek ekmek bile alabilirdi. Lokantalarda olsun, helvacılarda olsun ekmek ücretli, su ise bedava idi. Helvacılara ekmek parası ödememek için kimileri ev ekmeğini ya da sodalı poğaçalarını yanlarında getirir karınlarını bu şekilde daha ucuza doyururlardı.
Karaağaçlıların helvacı dükkanı önünde 1963 yılında çekilen bir fotoğraf.
Ayaktakiler soldan itibaren: Tahsin Erbaşın oğullarından emekli bankacı Yavuz Erbaş, komşuları Terzi Mehmet Ergün (Pıytar), Selahattin Doran.
Öndekiler: Halil Karaçakır ve halen dede mesleğini devam ettiren Cengiz Erbaş.
———————————–
Günümüzde iki helvacı esnafı bu mesleği hâlâ devam ettirmektedir. En eskisi Karaağaçlı Helvacı olarak anılan Ali Erbaş’ın (1870-1951) torunu, Tahsin Erbaş’ın (1908-1960) üçüncü oğlu olan Cengiz Erbaş’tır (1940).
Diğeri ise Hüseyin Dırancı’nın (1899-1985) torunu, Sami Dırancı’nın (1942) oğlu Burçin Dırancı’dır.
75 yıldır aynı mekânda ve aynı işi devam ettiren Karaağaçlılar Helvacısının üçüncü ve son kuşağı olan Cengiz Erbaş bu meslekle ilgili anılarını şöyle dile getiriyor:
“Dedem Ali Efendi aslen Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesindendir. Burası çok dağlık olup, ekili arazisi az olan küçük bir kasaba imiş. Bu nedenle dışarıya çok göç vermiş. Gurbetçi olan insanlarımız seyyar satıcılık yaparak, geçimlerini bu şekilde temin ederlermiş. Bu yöre tahin helvasının mayası olan çöven bitkisinin bulunduğu önemli yerlerden olduğu için, burada ki halkta tahin helvası ve çeşitlerini yapmayı öğrenmiş ve kendilerine meslek edinmiş. Dedem de Osmanlı döneminde gurbetçiliğe başlamış. Koyun sürülerini çobanlarıyla birlikte eylül veya ekim ayında Yenişehir’e getirip, hemen satarmış. Sonrada helva ve yağ imalatı yaparak mayıs ayında tekrar ilçesine dönermiş.
Yenişehir’e geldiğinde tanıştığı ilk insan Çilingir Ahmet Özeç Efendi olmuş. Bu tanışıklık dostluğa kadar dönüşmüş, Ahmet Efendinin Yağhane Sokaktaki yağhanelerini dedem kurmuş. Burada her türlü yağ ve helvayı çobanlarıyla birlikte imal edip satarmış. Kazandığı paralarla ilk önce İstiklal Caddesindeki 37 No.lu dükkânı ve daha sonra da çevresindeki dükkânlardan birkaç tane daha almış. Bu şekildeki yaşamları 1920 yılının mayıs ayına kadar devam etmiş. Yenişehir Yunanlılar tarafından işgal edilince, Çilingir Ahmet Efendi, küçük oğlu Mehmet Özeç (1902-1972), eşliğinde bütün ailesi başta olmak üzere, yakın akrabalarının hanımlarını, çocuklarını hayvan koşumlu arabalara doldurup Şarkikaraağaç’taki dedemlerin yanına göndermiş. Bu insanlarımız buraya salimen gelerek iki yıl burada dedemlerle birlikte yaşamış. İkinci İnönü Zaferinden sonra tekrar Yenişehir’e geri dönerlerken, dedem de onlarla birlikte eşi ve çocuklarını da yanına alarak Yenişehir’e gelip Gündoğan Mahallesi Hacı Emin Sokak 7 No.lu evine yerleşmiş. İstiklal Caddesi 37 no.lu iş yerinde de Mehmet amcam ve babamla birlikte helva ve yağ imalatı yaparak 1937 yılına kadar faaliyet göstermiş. Daha sonra dedem bulunduğumuz bu dükkâna geçmiş. Tabelasında, Karaağaçlılar Helvacısı Ali Erbaş 1937 diye yazardı. Ben henüz iki yaşında iken annem beni kucağına alıp bu dükkâna (1942 yılı) getirdiğinde; (Tahsin Usta!.. Al sana helvacı çırağı) deyip babamın kucağına bırakmış. Mehmet amcam dedemin sağlığında iken dükkândan ayrılınca, babam Mehmet Ali amcamla birlikte devam etti.
Babamın ölümünden sonra bende askere gittim. 1962 de terhis oldum. Börekçi Süleyman Yurdacan 1965 yılına kadar bizde 13 yıl kalfalık yaptı. Askerden 1962 yılında terhis olunca tekrar burada işime devam ettim. 1969 yılında burası tamamen yandı. Bütün değerlerimiz ve de hatıralarımız yok olup gitti. Bu büyük felaket bizleri çok derinden üzmüştü. Allah böylesi felaketleri düşmanıma dahi göstermesin. 1975 yılında Mehmet Ali amcam ortaklıktan ayrılınca bu iş yeri benim üzerime kaldı. O günden beri aynı mekânda helva imalatı yapmaktayım.
Biraz da imalattan bahsedeyim: burası yanmadan önce, arka tarafta içi tuğladan örülmüş bir ocağımız ve yağ imalatında kullanılan elle çalışır mengenemiz vardı. Ocakta hep meşe odunu yakılırdı. Burada ürünler kavrulur ve mengeneden geçirilerek yağ imalatı yapılırdı. Ayrıca helva yapımında kullanılan dipleri yarım daire şeklinde olan çeşitli kazanlar ve büyük tencerelerimiz mevcuttu. Bu kaplara ölçüsü kadar toz şeker ve su konur ocakta kaynatılırdı. Bu karışımın kıvamı geldikten sonra içine ölçüsü kadar çöven suyu ilave edilir ve bu karışım büyük tahta kürekle karıştırılarak köpük halini alır. Bu köpük helvasıdır. Bunu parmak ucuyla kontrol ederken kristalleşme olur ise kıvamı gelmiş demektir. Bu kez kıvama gelmiş olan köpük dolu kazan, içinde meşe közleri bulunan büyük maltıza konularak ölçüsü kadar sıvı tahin ilave edilerek karıştırmaya devam edilirdi. Tahin Helvasının kıvamı 130-140 derece, köpük helvasının 120 derece, kırmızı helvanın ise 110 derece idi. Kırmızı helvanın içine kahve kaşığının ucuyla çok az gıda boyası ve yeteri kadar da irmik konularak yapılırdı. Kakaolu helva da ise hakiki kakao kullanılırdı. Tahin ve köpük helvasında çöven kullanılırken, kırmızı helva ile kakaolu helvada çöven kullanılmaz ve her şey emek gücüyle imal edilirdi. İmal edilen helva çeşitlerinden susamlı helvayı, cevizli helvayı ve de pişmaniyeyi unutmayalım. Ayrıca bu mekânda tel kadayıfı da dökerdik. Şimdi ise her şeyin makineleştiği şu zamanda, bizde çağa ayak uydurarak ürünlerimizi makine ile imal ediyoruz artık. Bize bu mesleği öğreterek miras bırakan atalarımı rahmetle anıyor mekânları cennet olsun inşallah,” diyordu.
75 yıldır aynı mekânda aynı mesleği yapan Karaağaçlılar Helvacısının son temsilcisi olan Cengiz Erbaş’a katkılarından dolayı teşekkür ederken daha nice sağlıklı yıllar dileğiyle, esen kalınız.
Yenişehir’in en eski helvacı Ustası Ali Erbaş’ın oğulları… Mehmet Erbaş kardeşlerinden ayrılıp bakkallık yapmasına rağmen yaşamı boyunca kardeşlerine yardım etmeyi bırakmadı. Tahsin Erbaş bugün mesleği devam ettiren Cengiz Erbaş’ın babasıydı. Titiz ve çalışkan bir insandı. Ali Usta’nın en küçük oğlu Mehmet Ali Erbaş (Elektrikçi Ali Erbaş’ın babası) renkli bir simaydı. Yıllarca Yenişehir’in siyasi yaşamında etkili bir isim olarak (CHP’de) varlığını sürdürdü. Aynı zamanda şair ve yazar olduğu gibi etkili hitabeti ile de dikkat çekerdi.
Yorumlar kapalı.