Altmışlı yıllarda Sanayi Çarşısı, Şalvarlı Sokak ile Tahıl Caddesi arasındaki Kelem Pazarına belediye dükkânları, Tahıl Caddesindeki mülküne Mehmet Göktekin İngiliz Pasajını, altmışlı yılın ortalarında da Belediye Başkanı Ali Can, adının verildiği caddeyi açmıştı.
Yetmişli yıllarda Hal İçindeki Belediye dükkânlarının zeminleri bitince, betonarme tarzda çoğalan işyerleri nedeniyle, ahşap yapılardaki çoğu esnaf ve sanatkârlar modern tarzdaki bu mekânlara taşınmışlardı.
Ekim 1972'de Bağ-Kur yasası da yürürlüğe girince, esnaf ve sanatkârların sayısı her geçen gün artarken, köylerde bile böylesi küçük esnaflar faaliyete geçiyordu. O zamanlar ilçede çıraklık ve kalfalık kursları yoktu. Ama her iş yeri bir eğitim merkezi gibiydi. Ortaokul ve ilkokullar tatil olduğunda çoğu erkek öğrenciler tatillerini boş geçirmeyip, okul masraflarına katkı olsun diye bir esnaf veya sanatkârın yanında çıraklık yaparlardı.
Ben de ellili yılların başında berber Mehmet Tozman’ın yanında kısa bir süre çıraklık yapmıştım. İşyeri Cumhuriyet Caddesinde bugünkü postanenin olduğu yerdeydi.
Mehmet Usta çok sevimli, hoş sohbet bir insandı. O tıraş yaparken, bende sineklerin müşteriyi rahatsız etmemesi için, ucunda püskül şeklindeki sineksavarı sallardım.
Bu işyeri ahşap olup zemini tahta döşemeydi. İki tane müşteri koltuğu ile dört beş tane de ahşap sandalyesi vardı. Her koltuğun önünde ve arkasında duvara asılı, kenarları ahşap motifli aynalar bulunurdu.
Kalfamız İhsan Öğündü. Cadde tarafındaki koltuğu Mehmet Usta, diğer koltuğu da İhsan kalfa kullanırdı. Müşteri kimin koltuğuna oturdu ise, hal hatır faslından sonra, beyaz peçete müşterinin boynuna takılırken, saç tıraşının nasıl olacağı müşteriye sorulurdu. Sakal tıraşlarında ise örtü yerine beyaz havlu kullanılırdı. Arko marka tıraş sabunu, sıcak su tasının içinde bulunan fırça ile köpürtülerek müşterinin sakalı yumuşatılırdı. Ustura ile yapılan tıraşlarda, ustura arada bir kayışa sürtülerek kılalanırdı. Şimdi ise usturalara her tıraş için jiletin yarısı takılmakta olup, hijyenik ortamda sakal tıraşı tamamlanmaktadır.
Çalıştığım bu dükkânda çeşme olmadığından, Çınarlı Camiinin çeşmesinden musluklu tenekeye su taşırdık. Tıraş sonrası müşterinin boynuna oturacak şekilde tas içine su doldurulup, müşterinin yüzü bu şekilde yıkanır, sonrasında omuz, boyun ve alın bölgesine masaj yapılırdı. Kolonya, krem ve pudralamadan sonra saç taranır, sıhhatler olsun dilekleriyle müşteri koltuğu terk ederken ayağa kalkar, elindeki elbise fırçasıyla müşterinin sırt ve omuzlarını temizlemek çırağın son görevi olurdu. Saç tıraşı el gücüyle çalışan makinelerle yapılırdı. Saç kısalığına göre makine numarası sıfırdan başlar bir-iki- üç numara diye devam ederdi. Saçların daha güçlü gelişmesi için saçını ustura ile kazıtanlar da olurdu.
Çocuklar için alabros saç biçimi uygulanırken, büyükler ise saçları biraz uzatır, enseyi ise toplatırlardı. Uzun saç moda değildi. Bıyıklarda düblas, ince (kaytan), pos ve burma bıyık modelleri geçerli idi. Günümüzde olduğu gibi o zamanda erkekler sakal tıraşını evlerinde kendileri olurdu. Hatta çeyiz düzmede kız tarafının damada tıraş takımı alması adetten sayılırdı. Daha sonraki yıllarda ise her şeyin elektriklisi çıkınca, gelenek ve göreneklerimiz de değişir oldu.
Mahalli düğünlerde damat tıraşları çok eğlenceliydi. Damadın sağdıcı ve aile yakınları tıraşın bir an önce bitmesi için (kes diyerek) berbere bahşiş atarlarken, arkadaşları da çabuk bitmesin diye (kesme diyerek) bahşiş atarak tıraşı engellerlerdi. Burada toplanan bahşişler berberin olurken, tıraş bitiminde de damadın elbiselerini giydirdikten sonra çantasına ayrıca bir şişe rakı konurdu.
Köylerde ise bu şişenin yanına ayakları bağlanmış horoz ise unutulmazdı. Berberlerde en pahalı tıraş damat tıraşıydı. Fiyat belirlemelerini Berberler Derneği hazırlar, Belediye Encümenine sunardı. Fiyatları uygun gördüğünde ilanen duyuru yapılır, listeler iş yerlerine asılırdı.
1995 yılından sonra bu fiyatları Bursa Esnaf ve Sanatkarları Odalar Birliği belirler oldu. 1930'larda saç-sakal tıraşı 5 kuruş iken, 1940'larda 10 kuruş, 1950'lerde 25 kuruş, 1960'larda 100 kuruş'tur. 1978’de 15 lira, 1979’da 30 lira, 1980’de 40 lira, 1981’de 80 lira, 1982’de 130 lira, 1984’de 250 lira, 1985’de 300 lira 1986’da 500 lira 1987’de 600 lira, 1989’da 3 bin lira, 1990’da 4 bin lira, 1993’de 20 bin lira, 1995’de 100 bin lira, 1996’da 200 bin lira, 1997’de 600 bin lira, 1998’de 750 bin lira, 1999’da bir buçuk milyon lira, 2004 yılında ise 6 milyon lira idi. Günümüzde ise saç-sakal tıraşı (2017) 15 liradır.
Eski ustalarımızdan Mustafa Mumcu (1920-2012) ile vefat etmeden önce 2002 yılında mahalle kahvehanesinde bir araya gelip sohbet etmiştik.
Saç – sakal tıraşının 5 kuruş olduğu 1934 yılında amcası “Çenesiz” Mehmet Onbaşı’nın (Yenişehir’in yetiştirdiği Devlet Tiyatrolarının ünlü dekor ve kostümcüsü merhum Hüseyin Mumcu’nun babası) yanında mesleğe merhaba diyen Mustafa Mumcu’nun 47 yıllık meslek yaşamını saç-sakal tıraşının 80 lira olduğu 1981 yılında noktalayıp mesleğe veda ettiğini belirtiyordu.
Her şeyini bu meslek sayesinde edindiğini, acı tatlı birçok hatırasının da olduğunu, yaşlılık nedeniyle evden dışarı fazla çıkamadığını belirtirken, mazideki rafları didik, didik yaptığımızda neler anlatmamıştı ki?
“Öncelikle pirimiz Selman-ı Pak’tır. Bu mesleği Yenişehir’de yapanlar Amcam Mehmet Onbaşı, Sünnetçilerin Halil Usta, Osman Gökçesu, Abdullah Akman, Hakkı Usta, Ömer Dengiz, Sünnetçi Emin Kırgıl, Arnavut Haşim Usta, İstanbullu Hüseyin Usta ve Dayım Hüseyin Süsler aklıma gelenlerdir. Çeşmelerin olmadığı, teneke musluklarının kullanıldığı, elektriksiz bir ortamda lüks lambasının ışığıyla ve de sıkı bir disiplin altında, yokluklarla geçen çıraklık ve kalfalık dönemim bittikten sonra 1939 yılında ustalığa terfi ettim.
Cumhuriyet Caddesinde Alanyalı Hacı Ahmet Akyüz’ün mülkünü kiraladım. O zaman dükkânımı açarken 2 ahşap koltuk, 2 komedin, 2 ayna, 6 ahşap sandalye, Solingen marka hakiki usturalar, saç tıraşı makineleri, sakal fırçası ve tası, saç fırçası, bileme taşı, kılalamak için özel kayış, sabun, krem, kolonya birkaç havlu, beyaz önlük, yüz yıkamak için tas vs. almıştım.
Toplam ödediğim para ne tutsa iyi? Yirmi lira. Bu gün o paranın adı var, kendi yok. Otuzun üzerinde müşterim vardı. Eski Belediye Başkanlarından İbrahim Güvenç (Karaosmanoğlu), Mehmet Gökgöz ve Vedat Şemaki, Dr. Ahmet Esin, Dr. Cemal Kayışoğlu, Dr. Bekir Sami Ünal, Paşaların Adil Karatuğ, Kavaf Şükrülerin Fatin Hoca, Hasan Tahsinlerin Ahmet Us, Osman Nuri Us, Manifaturacı Ayaşlı Mehmet Ertan, Hacı Veysellerden Ahmet Beysel, Hasan Beysel, Adem Yüce, Mehmet Akyüz, Mehmet Çeltik, Kadir Çeltik, Hacı Tahirlerin Ömer Gür, Ali Osman Gür, Abdullah Kazan, Çotuk Mustafa Demira, Şaban Şahin, Sağırların Kamil ile Halil, Kaya Sandık ve Motor Ahmet Taraklı. Bunlardan ağabeyin Adem Yüce mesleğimi bırakıncaya kadar abonem olarak devam etti.
Yenişehir’e 1938 de elektrik geldiğinde, hemen abone olmuştum. 1945 yılında da ilk flüoresan lamba ile nikelajlı berber koltuğunu Yenişehir’e getiren ben oldum. Pazar günleri bazı berber arkadaşlarımız, anlaştığı köylere gidip burada hak karşılığı tıraş ederlerdi. Hafta da bir tıraş olanlardan yılda 30 Kg. buğday, On beş günde bir tıraş olanlardan ise 15 Kg. buğdayı harmandan harmana toplarlardı," derken, arada bir dalıp giden, gözü buğulu, insan sarrafı diyebileceğim bu büyüğüme uzun ömürler dilemiştim. Devam edecek.