30 Ekim 1918 günü ağır şartların dayatıldığı Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı.
13 Kasım günü de İngilizler müttefikleriyle İstanbul’a asker çıkardı.
Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit, İttihatçı ve millici avına çıktı.
Anadolu’da da rahatsızlık hat safhaya vardı.
İşte bu ortamda İngilizlere de danışarak Damat Ferit ‘Heyeti Nasiha’ denilen bugünkü karşılığı ‘Akil Adamlar’ heyetini kurdu.
Heyetin amacı, Anadolu’yu karış karış gezerek, halk önderlerini İstanbul’a mutlak itaat etmelerini sağlamaktı.
Buna da ‘barış süreci’ denildi. Tıpkı bugünkü gibi!
İtilaf devletleri ‘azınlıklara baskı var’ gerekçesiyle de işgal hazırlıklarına başlamıştı. Antalya’yı İtalya işgal etmiş, Yunanistan da İzmir’e çıkmak için gün sayıyordu.
‘Heyeti Nasiha’nın amacı da sözde bunun önüne geçmekti. İki gruptan oluşan Heyet, gittiği yerlerde şaşâlı törenlerle karşılandı.
Ancak gezinin hiçbir katkısı olmadı. Heyet Aydın’da “Aklınıza ihtiyaç yok” denilerek kovuldu.
İki gruptan oluştu
Heyet-i Nasiha (Nasihat Heyeti)’nin kurulması için 31 Mart 1919 günü Sadaret’te toplantı yapıldı.
Yandaş bürokrat ve hocalara yer verildi. Nisan ortalarında heyetin oluşumu tamamlandı. Birinci heyettin başkanlığını Abdülhamit’in oğlu Şehzade Abdürrahim Efendi yaptı.
Bahriye Nazırı Ali Rıza Paşa, Harp Divanı eski Başkanı Mahmud Hayret, Kuvayı İnzibatiye komutanlarından Süleyman Şefik Paşa, emekli Mirliva Ali Fevzi Bey, Bursa Müftüsü Ömer Fevzi, Pazarcık eski Müftüsü Halil Fehmi, Karahisar eski Mebusu Yanko Güvenidis, Dahiliye Nezareti Özel Kalem Müdürü Ohannes Ferid Beyler de üyeleriydi.
Şehzadeler en önde
İkinci heyetin başı ise Sultan Abdülmecid’in torunu Şehzade Abdülhalim Efendi‘den oluştu. Şehzade Abdürrühim Efendi amaçlarını şöyle anlatır: “Heyetin bu seyahatten amacı, savaşın felaketlerinden etkilenen Anadolu halkını, selamı şahane ile taltif etmek ve aynı zamanda Anadolu’nun ihtiyaçlarını yakından görerek neticesini hükümete bildirmektir.”
İlk heyet 16 Nisan günü İstanbul’dan ayrılarak Bursa, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın, Antalya ve Konya’ya uğradı.
Bir grup da Trabzon merkezli Karadeniz’e gitti. Heyeti, Hürriyet ve İtilafçıların önde olduğu şaşalı gruplar karşıladı. Nutuklar atıldı. Yenildi, içildi. Güzel sözler söylendi, ama Heyetin ardından Antalya ve İzmir işgal edildi.
Şehzade Efendi Konya’da iken İzmir’in işgali haberi geldi. Antalya’ya ise ‘İtalyanlar rehin alır’ diye gönderilmedi. Fiyaskoyla İstanbul’a geri döndü.
(Doç. Dr. Mevlüt Çelebi, Heyeti Nasiha, AAM dergisi, Sayı: 18)
Aydın’dan nasıl kovuldular
Heyetin gezisinin en ilginci Aydın’da yaşanır. Heyet tam manasıyla şok yaşadı ve kovuldu. Şehzade Abdürrahim Efendi başkanlığındaki heyet, 29 Nisan 1919 akşamı Aydın’a gelir. Karşılayanlar arasında hacı, hoca, imam yoktur. Bu durum Şehzade’nin gözünden kaçmaz. Yanındaki Mutasarrıf Fuad Bey’e sorar. O da “Aydın İttihat ve Terakki’ye mensup Esat Hoca’nın etkisi ve teşvikiyle karşılama törenine gelmediklerini” söyler. Şehzade Efendi, Esat Hoca’nın çağrılmasını ister. Huzura gelen Hoca’ya neden gelmediğini sorar. Esat Hoca şu karşılığı verir: “Bizim nasihate ihtiyacımız yoktur! Hristiyanlarla iyi geçinmediğimizi kim söylüyor? Hristiyan mahalleleri mamur ve bayındırdır. İslâm mahalleleri ise muhtacı ümrandır. Biz Türkler cephelerde har edip aziz vatanımızı korumaya çalışırken, onlar fabrikalar kurmuşlar, bağlar bahçeler içinde yaşarlar. Servet, saadet, refah her şey onlarda. Fakirlik Türklerde toplanıyor. Nasihati bizlere değil, bizi iktisaden öldürmeye çalışan zümreye vermeniz lazımdır!” Şaşkına dönen ve sinirlenen Şehzade, Padişah’ın vekilinin huzurunda bulunduğunu hatırlatarak, “Millet arasında ayrılık çıkardığını” ileri sürdü. Bir de ekledi: “Bunlar İttihatçı ağzı. Bizce bir kıymet arz etmez!” Esat Hoca: “Sözlerimin kıymetini siz takdir edemezsiniz. Aziz milletimiz elbette takdirde gecikmez. Millet bizim yolumuzdadır. Sizin yolunuzda kimsecikler yürümez.”
Heyet neye uğradığını şaşırır. Gezi yarıda kesilir ve Burdur’a geçilir. Nasihat Heyeti’nin Karadeniz gezisi de parlak geçmez. Protestolarla karşılaşır. Esat Hoca, 27 Mayıs 1919 günü gerçekleşen Aydın işgalinden sonra silaha sarılır ve Kuvayı Milliye’yi kurarak ilk Meclis’e de vekil seçilir. İlericiliği nedeniyle ‘İleri’ soy ismi verilir.
(Lütfi Arif Kenber, Dün Bugün Dergisi, 16 Aralık 1955, Sayı: 7, s.4-5)
Uyuşturmaya gelmişlerdi
Aydın Cephesi Kuvayı Milliye Komutanı Yörük Ali Efe’nin yaveri Milis Yüzbaşı Şükrü Oğuz Alpkaya, Heyet’in amacı hakkında anılarında şunları anlatır:
“Şehzade Abdurrahim ile mahiyetindeki paşaların görevi, halkı uyuşturmak ve Yunan işgaline karşı ayaklanmanın önünü almaktı. Nasihatten bunu anlamıştık ve onun için işgalciye karşı isyan etmiş ve Kuvayi Milliye ruhu doğmuştu. Bunaklar İzmir’den Antalya’ya kadar geçtikleri her yerde işgalin acı haberini yayıyor, üstelik halktan bu felaketi bir saadet olarak kabul etmelerini de istiyorlardı. Asıl felaket de buydu. Felakete kulak kabartmak, uzaklara bir alışta erişememek acizliği, iç üzgünlüğü genel olarak gizli bir acı veriyordu.”
(Şükrü Oğuz Alpkaya, Yörük Ali Efe, Derleyen: Atilla Oral, Demkar Yayınları, İstanbul, 2009, s.162)
Yorumlar kapalı.