Eğitim alanında paralı öğrenime doğru beliren eğilimden daha sakıncalı olan başka bir gidiş sağlık hizmetinin ticarileşmesidir.
Bu en temel kamu hizmetini yerine getirmekte aciz kalan iktidar: “Parası olan daha iyi sağlık hizmeti alsın.” anlayışına sürüklendi. Özelleştirmeciler, “Paran kadar sağlık” diye dayatıyor. Bu yaklaşıma göre, parası olmayan doğru dürüst tedavi görmese de olur.
Doktorluğun yüksek kazanç mesleği sayıldığı, özel hastanelerin bulunduğu bir ülkede sağlığın kamu hizmeti olarak tanımlanmadığı bilinmekteydi. Bu kamu hizmetinin bir ölçüde ticarileşmesi halkımız tarafından doğal karşılanıyordu. Nüfusun tümüne parasız olarak az çok sağlık bakımı sağlayan kamu hizmeti olsaydı insanlarımız bakım için her şeyi yapmaya hazırdı.
İş bu noktada kalmadı. “Parası olan daha iyi sağlık hizmeti alsın” anlayışı siyasal iktidardan teşvik görmeye başladı. Bu teşvik, kamusal sağlık hizmetinin gerilemesine, kötüye gitmesine hatta büsbütün ortadan kalkmasına yol açtı. İşte tehlikeli olan budur.
Son yirmi yıldır izlenen politikalar sağlık alanını tam bir pazara dönüştürdü. Yalnızca özel hastaneleriyle değil, özel klinikleriyle, özel laboratuvarlarıyla, yüksek teknolojili teşhis ve tedavi merkezleriyle sağlığı kamu hizmeti olmaktan çıkardı. İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerdeki özel hastane sayısı kamu hastaneleri sayısını geçti.
Özel sektör, daha önceki iktidarlar döneminde sağlık alanına girme konusunda pek istekli değildi. Bu alanı rizikolu ve donanım bakımından masraflı buluyordu. Siyasal iktidarın teşviki ve sağladığı destekler sayesinde bu alana yatırım yapmaya başladılar.
Siyasal iktidar sadece teşvik etmekle ve destek olmakla yetinmedi, kamuya ait sağlık kurumlarını özel sağlık kurumlarıyla hizmet ilişkisi içine soktu. Sağlık hizmetleri çok hızlı ve ölçüsüz bir şekilde özelleştirildi
Kamu sağlık kurumlarına ayrılan ödenek azaltıldı. Teknik donanımları iyileştirilmedi. Bu kurumlarda çalışanlara değer verilmedi. Sağlık hizmetlerini özel kuruluşlara yaptırmak kolay ve kestirme yol olarak benimsendi.
Özel sağlık kuruluşlarıyla kurulan bu sağlık ilişkileri zamanla kişisel çıkar ortaklıklarına dönüştü. Gereksiz yere aldırılan ilaçlar, yaptırılan tahliller, çektirilen röntgenler ve şişirilen faturalar devletin sosyal güvenlik kurumlarını felç etmeye başladı.
Kamu hastanelerinde hatta üniversitelerin tıp fakültelerinde görev yapan personel özel sağlık kuruluşlarına kaymaya başladı. Zayıflayan kamu hastaneleri hizmet veremez duruma geldi.
Kamunun yükünü hafifletmek üzere kurulduğu söylenen özel sağlık kurumları kısa sürede yaygınlaştılar ve sağlık hizmeti ticarileşti. Siyasal iktidar, sağlığın temel bir kamu hizmeti olduğunu göz ardı etmeye başladı. Bu durum, halkımızın büyük bir bölümünün sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamamasına yol açtı.
Bu durumun acilen düzeltilmesi gerekir. Kamusal sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe payı arttırılmalıdır. İşverenlerce ödenen sigorta primleri yükseltilmelidir. Sağlık personelinin ücret ve maaşları en az özel kesim düzeyine çıkarılmalıdır. Rasyonel hastane işletmeciliği geliştirilmelidir.
Tüm bu önlemler dışında asıl gerekli olan zihniyet değişikliğidir. Hasta vatandaşı “müşteri” gibi görmekten vazgeçilmelidir. Sağlık hizmeti temel kamu hizmeti sayılmalıdır. Tüm yurttaşlarımız bu hizmetten yararlanma hakkına sahip olmalıdır.
Ulaşılabilecek nitelikli sağlık hizmeti her yurttaş için temel haktır. Bu vahşi ve ölçüsüz sömürü düzeni sürdürülemez.