Köyün Tarihi
Köy ve çevresinde yerleri bilinen höyükler ve dönem dönem bölgeden çıkan antik eserler temel alındığında bölgenin yerleşim tarihini çok eskilere dayandırmak mümkündür. Tarih öncesinde Asya ile Avrupa arasında geçiş yollarının güzergâhında bulunan bölgenin çok eski tarihlere dayanan bazı yerleşimlere ev sahipliği yapmış olduğu da göz önünde bulundurulursa, bu durum veriler ile ispatlanamazsa da köyün tarihinin eskiliğini dillendirmek mümkündür.
Köyün bilinen tarihi Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemlerine kadar inmektedir. Köyün bu kuruluş tarihine geçmeden önce dönemin coğrafyasını bilmek gerekir.
İlk dönemlerde Bizanslılar Yenişehir Ovası ile Bursa Ovası’nı birbirinden ayıran Dinboz’dan, Fethiye ve Koyunhisar eteklerine kadar olan arazide hâkim konumdaydılar. Menteşe önlerinden başlayarak güneydeki Ayazma-Karagölet dibine kadar olan arazide bulunan Marmaracık Gölü ise ovanın batısını kaplamakta idi. Suyu hayli derin olan Marmaracık Gölü Yenişehir’de bulunan Osman Gazi ile batıda bulunan Bizanslılar arasında aşılmaz ve geçilmez bir engel niteliğinde idi. O dönemin bu coğrafyasında Menteşe sırtlarından geçen Sirkeci yolu Yenişehir ile Bizanslılar arasında en yakın ulaşımı sağlayan nokta idi.
Sirkeci Yolu Yenişehir ve civarını Gemlik’ten deniz yolu ile Sirkeci’ye bağlayan, Gemlik sırtlarını takiben Katırcı üzerinden gelerek Burcun istikametinden Selimiye Yolu ile Toprakocak’a gelmekte buradan da Menteşe ve Karacaali üzerinden Yenişehir’e ulaşmakta idi.
Bu bölgede de Menteş Bey ve aşireti adeta Yenişehir’in bir kapısı niteliğinde kapıyı tutmakta idi. İşte Osman Gazi böylesi önemli bir noktanın hemen gerisini de Karaca Ali Bey’e dirlik olarak verip batı bölgesinden gelecek tehlikelere karşı önlem almak istemişti.
Bölgenin güvenliği ve tarım yönünden verimli alüvyon araziye aşireti ile yerleşen Karaca Ali Bey bizzat Osman Gazi’nin direktifi ile köyün kurulmasını sağlamıştır. Kurulduğu dönemde arazisi Çardak ve Meseniz’e kadar olan geniş bir alanı kaplamaktaymış.
Bugün köyün doğusunda bulunan üç mezardan birinin köyün kurucusu olan bu Karaca Ali’ye ait olduğu söylenmektedir. Birçok kayda göre Karaca Ali Bey’in mezarının Bursa’da Ali Paşa mescidinde olduğu belirtilse de bu doğru değildir. 3639 numaralı Başvekalet arşiv kayıtlarında Karaca Ali Bey’in Ali Paşa mescidin de yatmadığı gibi mezarının da nerede olduğu bilinmiyor denmektedir. Göktekin Karaca Ali’nin mezar konusunda; babası Aygut Alp ile birlikte yan yana gömülü olduklarını ve ikisi bir mezar gibi 2×3 çapında bir mezar yerinden bahsetmektedir. Yakın geçmişe kadar köylülerin bu mezarın başında dua edip, mum yakarak asıl kurucularına saygı gösterdikleri belirtilmekte.
Ayrıca köyün kuzey kesiminde Arap Dede, doğusunda Sarı Dede ve batısında da Ziraat Dede yatırları bulunmaktadır.
Köy, 1500’lü yıllarda Bursa’da Muradiye yakınlarında bulunan Selanik Fatihi Hamza Bey imaretine gelir getiren yerler arasında anılmaktadır. Bu tarihlerde köyün geliri 8.440 akça olarak kaydedilmiştir. Söz konusu defterde en önemli gelir kaynağı olarak da hububat not düşülmüştür.
Köyün Ovada açıkta bulunan konumundan olsa gerekir ki 16. yüzyıl sonu ve 17. yüzyıl başlarında bölgede meydana gelen Celali İsyanlarından fazlası ile etkilendiği aşikâr olarak bellidir. Özellikle bu dönemde nüfus hareketlerinde oluşan aşağıya doğru bir grafik de bu durumu destekler niteliktedir.
1844 yılı Temettuat Defterinde 24 haneden oluşan köyün yıllık geliri 44.070 akça olarak kayıt altına alınmıştır. Deftere göre köyün yıllık vergisi 8.060 akça olup, 24 hanenin 14 hanesi zengin olarak belirtilmiştir. Ortalama hane başı yıllık gelir 1.836 akça, vergi ise 376 akçadır. Söz konusu defterde bu döneme ait köyde dört adet çiftlik yeri olduğu belirtilmiştir. Bu çiftlik sahipleri ve arazi büyüklükleri şu şekildedir; Nuhoğlu İbrahim’in elinde 400 dönüm, Sarıkızoğlu Ali’nin elinde 250 dönüm, Karaköylü Keyvork adlı Ermeni’nin elinde 700 dönüm, Ocakoğlu Said Ali’nin elinde ise 320 dönüm.
1870’lere ait bir kayıtta köyün vergilerinin toplanması görevinin bir Ermeni’ye verildiği görülmektedir. Söz konusu bu kayda göre; Karacaali Köyünün aşar mültezimi Osebyan adındaki bu kişi toplaması gereken vergiyi toplamış fakat devlete ödemesi gereken on altı bin kuruşu ödememiştir. Dolayısıyla da ödenmesi gereken para, kendisine bu işte kefil olan başka bir Ermeni Papazoğlu Karabet’den istenmiştir. Ancak 1870’lerin sonlarına gelinmesine rağmen mültezim ve kefilinden gerekli tahsilat yapılamamıştır.
19.yüzyılın başlarında köyün üzerinde bulunan ve Poyralı olarak adlandırılan mevkide Yörükler yaşamakta idi. 1820-1830 yıllarında bölgede etrafa dehşet saçan Marmaracıklı Parmaksız Manol denilen eşkıyanın bu Yörük taifesine musallat olmasından huzur bulamayan Yörükler köye inmek zorunda kalmışlar ve 1840’lı yıllarda Karacaali Köyüne yerleşmişlerdir.
Köyde 1955 yılında yapılan bir kazı esnasında Karaca Ali Bey’in yaptırdığı caminin temelleri bulunmuştur. Bulunan temellerden bu tarihi caminin yaklaşık olarak 200 cemaatli olduğu tahmin edilmektedir. 1960’lı yıllara gelindiğinde ise köyde bulunan ve harabe haline gelen tarihi hamam maalesef onarılması düşünülmemiş, yıkılmıştır.