Türkiye bir seçim sathına daha giriyor. Yeteri kadar Cumhurbaşkanlığı makamını siyasileştiremediğini düşünen AKP hükümetinin halka “Cumhurbaşkanı’nı siz seçeceksiniz” kılıfı ile 2007 yılında ortaya attığı ve 2012 yılında yasalaştırdığı Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu’na göre halk ilk defa Cumhurbaşkanı’nı vereceği oylarla seçiyor.
İlk bakışta kulağa hoş gelen, halkın ilgisini çeken bu husus ileride etkilerini göreceğimiz pek çok olumsuz sonucu ortaya çıkaracak. Bunlardan en önemlisi Cumhurbaşkanının bir parti başkanı gibi siyasallaşması, “partilerin Cumhurbaşkanı adayı”nın olması hususları.
Parlamenter rejimlerde, Cumhurbaşkanlığı makamı olan ülkelerde, Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilen milletvekilleri, yani milletin vekilleri tarafından seçilmektedir. Esasen ileri (!) olmasa da “normal” demokrasinin yaşandığı ülkelerde bu açıdan bakıldığında zaten Cumhurbaşkanını halk seçmektedir. Bunun sonucunda, Başbakan siyasi bir kavramken, Cumhurbaşkanı siyaset üstü, onursal bir görev yeri ve devleti temsil eden en üst makam olarak yer almaktadır.
Bu sebeple, Başbakan ve Cumhurbaşkanının olduğu, yani Devlet Başkanı gibi tek temsil makamı olmayan, yani “parlamenter rejimlerde” Cumhurbaşkanı halk tarafından, Başbakan gibi seçilmez, seçilmemelidir.
Cumhurbaşkanı’nın seçimle belirlenmesinin hatalı olduğuna dair daha onlarca neden sayabilirim size. Fakat bugün konumuz artık farklı, Cumhurbaşkanlığı seçimi öyle ya da böyle 10 Ağustos ve 24 Ağustos 2014 tarihlerinde 2 turda yapılacak.
Bugün, Cumhurbaşkanlığı kanunu, adaylar, adayların belirlenme şekli, yapacakları seçim turları, nasıl miting yapacakları, finansmanı gibi tüm konular birçok açıdan değerlendirilebilir. Bunların hepsinin getirdikleri ve götürdükleri, belli sonuçları olacak ve Türk Siyasi tarihine bu sonuçlar yazılacak. Fakat çıkacak en önemli sonuç Türkiye’nin aslında bir Cumhurbaşkanı değil, rejimini seçeceği gerçeği olacak.
Bilindiği üzere CHP ve MHP ile meclis dışındaki bazı muhalefet partileri tarafından çatı adayı olarak belirlenen isim Ekmelettin İhsanoğlu oldu. Buna karşı AKP ise bir Cumhurbaşkanı adayını son güne kadar açıklamadı. Fakat bu yazı yayınlandığı gün AKP’nin adayı büyük olasılık açıklanmış olacak; o da Recep Tayyip Erdoğan olacak.
Buna göre, seçim muhtemeldir ki, ilk turda olmasa da en geç ikinci turda iki adaylı, hatta “iki kutuplu” bir şekilde gerçekleşecek. Burada, Recep Tayyip Erdoğan’ın girdiği bir seçimde kutuplaşma olmaması imkansız olduğundan “iki kutuplu seçim” tabiri yerinde olduğunu kanaatindeyim.
Ortaya konulan bu gerçeklerden sonra, adaylara ve seçime yönelik tahminlere girmek gerekmekte. CHP, Cumhurbaşkanlığı makamını bir “siyasi makam” olarak görmediğini ve herkesi kucaklayan, herkese hitap eden, herkesin kendisinde bir parça bulduğu, şiddetin, baskının, kaosun, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü ülkemizde, siyaset üstü kalabilecek, ılımlı olacak ve herkese hitap edebilecek bir aday arayışı sonucunda MHP ile de mutabakat sağlayarak Ekmelettin İhsanoğlu ismini belirledi. İslam Konferansı Örgütü (İslam İşbirliği Teşkilatı)’nün ilk ve tek Türk Genel Sekreteri görevini yapmış, birçok uluslararası ödül almış, dünya kamuoyunda tanınmış, akademisyen kimliği olan bir aday olmasına karşın, yine de ilk başta kimdir acaba soruları ile karşı karşıya kalan İhsanoğlu, AKP medyası ile pompalanan Atatürk düşmanı, Cumhuriyet karşıtı, cemaat taraftarı gibi onlarca itham ile de karşı karşıya kaldı. Her ne kadar bir solcu, Atatürkçü, sosyal demokrat geçmişi var, kendisini böyle tanımlıyor diyemesek de denildiği gibi biri olmadığını söylememiz gerekmektedir. Şunu da unutmadan söyleyebilirim ki, bu tip aday hakkındaki karşıt haberlerin, yerel seçimlerde de olduğu gibi, hep AKP’nin seçimi kaybetme korkusu yaşadığı dönemlerde ortaya atıldığını da unutmamak gerekir. Nitekim Recep Tayyip Erdoğan gibi birinin belki haftalar önce adaylığını ya da adayını açıklamamasını, muhalefetin gösterdiği adayın isminden kaynaklandığını söylemek isabetsiz olmayacaktır.
Burada şunu da söylemek gerekir ki, CHP ve MHP’nin adayı ben genel başkan olsam göstereceğim bir aday olmazdı. Bunun aksini söylemek beni tanıyanları şaşırtır zaten. Çünkü ben olanı değil olmasını gerekeni seçerim hep. Fakat mevcut durumda, yukarıda da değindiğim gibi artık ülkenin karanlık geleceği, rejim tehlikesi ve diktatörün daha diktatörleşme riskini görmek gerekir ve kararlar ona göre verilmelidir.
Daha açık konuşmak gerekirse, AKP sadece siyasi bir parti değil, vatandaşları kutuplaştıran, sürekli kaostan beslenen, devletin kaynaklarını sömüren, gün geçtikçe daha da zalimleşen, ülkeyi uçurumun kenarına sürükleyen ve her daim gizli ajandası ile hareket eden bir teşkilatlanmadır. Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan da, bir seçim daha kazanırsa ve tek gücün kendisi olduğunu görürse daha da diktatörleşecek bir liderdir.
Dolayısıyla mevcut durumda, seçim kesinlikle bu denklemde karar verilerek çözülecektir. Bu durumu en iyi ifade eden ise şu hikayede gizlidir: Adamın birinin önüne iki adet içi sıvı dolu bardak koymuşlar ve sormuşlar. Hangisinin içindeki daha lezzetli? Adam ilk bardağın içindeki sıvıyı içmiş ve “diğeri” demiş. Adama diğerini içmeden bunu nasıl bildiğini sorduklarında, adam ilk içtiğimden daha kötü hiçbir şey olamaz demiş.
İşte burada, içilen ilk sıvı kesinlikle AKP’nin göstereceği adaydır. Yani, 12 yılda ülkemizde olanların tümünde sorumlu olanı seçmemek, ülkemizin bundan sonra daha kötü bir halde olmayacağını tespit etmektir.
Seçimin sonucu ise, sürprizlere gebedir.
ŞİŞECAM İŞÇİLERİNE BİR KEZ DAHA SELAM OLSUN!
Emeklerinin karşılığını almaya çalışan Şişecam işçilerinin mücadelesi belirli bir aşamaya geldi ve yavaş yavaş amacına ulaşmaya başladı. Daha önceki yazılarımda grevin amaca ulaşması için halka dayanılması ve halkla bir olunması gerektiğini söylemiştim sanırım bu husus bir nebze olsun sağlandı. Şişecam işçilerinin yasal hakkı olan grev hakkı için Bakanlar Kuruluna yaptıkları başvuru her ne kadar “Genel Sağlığı ve Güvenliği bozucu” olduğu sebebiyle 60 gün sonraya ertelense de, haklı mücadele sonucunda Şişecam işçileri yasal grev hakkını da alacaktır. Bu arada, Türkiye’de genel sağlık ve güvenlik sebebiyle illa bir grubun faaliyetleri engellenecekse, bu, hükümet olduğu da bilinen bir gerçektir.
Yorumlar kapalı.