Türkiye toptan ricat ediyor…
Ege adalarından, Kıbrıs’tan, Suriye’deki Süleyman Şah türbesinin olduğu topraklardan, neden gidildiği açıklanmayan Musul’dan, uçak krizi sonrası Güneydeki hava sahamızdan, İncirlik’ten, Kürecik radar üssünden ve nihayet Güneydoğumuzdan…
Mürtecilerin yönettiği, irticai faaliyetlerin odağı bir partinin iktidarında toptan ricat ediyor güzel ülkemiz…
Ricat, 10 Kasım 1938 sabahı başlamıştı. Pek çok insan bunları bir taktik gereği olan küçük geri çekilişler olarak algılamak istedi. 14 Mayıs 1950 günü daha büyük bir geri çekilişin büyük adımları atıldı. 27 Mayıs 1960 bir toparlanma silkinmenin başlangıcı idi. 12 Mart 1971 bize bol geldiği iddia edilen 1961 Anayasasının kırpılıp kuşa döndürülmesi idi. Ve nihayet 12 Eylül 1980 tüm ulusa deli gömleğinin giydirildiği, aklımızı yitirdiğimiz gün oldu.
Artık her alanda Cumhuriyetin bütün kazanımlarını terk edecek toplumsal, ekonomik ve siyasal alt yapının ve geri çekilişin “sağlam” adımları atılabilirdi.
İlk önce ülkeyi karanlıklara götürecek siyasal oluşumun önü açıldı. Bu oluşumun neferleri tarafından kurulan her parti “irticai eylemlerin odağı” suçu ile mahkûm edildi. Her mahkumiyetten, mağduriyet edebiyatı ile daha güçlenerek çıktılar. Ve nihayet ampul partisi hepimizi 2002 sonunda karanlık bir tünele soktu. Kara cisim gibiydiler. Her şeyi çekip yutan, ama ışığı da yuttuğu için göze gözükmeyen…
Bütün dünyanın aydınlığını boğan ABD emperyalizminin bölgedeki karanlık emellerinin temsilcisi BOP eş-başkanlığı görevini gururla üstlendiler.
Ekonomiden çekildiler. Fabrikalardan, bankalardan, sigorta şirketlerinden, limanlardan, tersanelerden… “Sümerbankları tarihten kazıdık” diyerek böbürlendiler. Laikliği eğitimden çekip, köylerden okulları çekip imamlara teslim ettiler. Üniversitelerden bilimsel eğitimi çekip, Malezya, Mısır gibi ülkelerin şeriat üslerinden yetişenlere bilim yuvalarını teslim ettiler. TÜBİTAK gibi bilim üslerini bahçıvanlara verdiler. Adliyeden, polisten devlet unsurlarını geri çekip cemaatlere teslim ettiler. “Ne istediniz de vermedik?” diyerek…
Enerji tesislerimizden, rafinerilerden, derelerimizden, madenlerimizden devleti çekip ölüm kuyusu haline getirdiler. Enerji Bakanını ceset sayma memuru yaptılar. Sağlıktan çekilip hastaları bir müşteri gibi özel sağlık kurumlarına teslim ettiler. Okullarda katkı payı ödeyemeyen aileleri rencide edip özel okullarda okuyan her çocuk için 3 bin TL ödeme yaptılar. “Şu okullar olmasa mektepleri ne kadar güzel idare ederdim” veciz sözünü hayata geçirdiler.
Ampul üretimi bile ampul partisi devrinde sona erdi. Değişmez Ulaştırma Bakanı döneminde 3 tarafı denizlerle çevrili ülkemizin bir tek uzun yol gemisi kalmadı. Elden çıkarılan gemilerden bazılarını bakan çocukları aldı.
Maaşları, asgari ücreti, sendikacılığı, işçi haklarını, kadın haklarını geri çektiler. Şimdi kıdem tazminatlarını geri çekme çabasındalar.
Doğu ve Güneydoğu’da güvenlik güçlerini karakollara çektiler. Terör örgütünün beğenmediği valileri, kaymakamları, emniyet müdürlerini, komutanları geri çektiler. Ulusal çıkarlarımıza savunan komutanları, aydınları Silivri’ye çektiler.
Ülkemize büyük devletlerden gelen her türlü hakareti sineye çektikleri yetmezmiş gibi bir de terör örgütlerinin aşağılamalarını alaylarını sineye çektiler. Habur’daki çadır mahkemesinden ulusal onuru, adaleti geri çektiler.
Çekile çekile geri çekilecek yer kalmadı. Şimdi de “açılım” adı altında sokaklarından geri çekildikleri Güneydoğudan öğretmenleri ve bazı memurları geri çektiler.
Ricat, irtica, mürteci sözcüklerinin hepsi aynı kökten, rücû kökünden geliyor. Bütün saydığımız olumsuzlukları yapanlar da aynı kökten geliyor.
Mürteci olduğunu saklamayan, irticai faaliyetleri mahkeme kararları ile sabit yöneticilerin elinde toptan ricat ediyoruz.
Artık bu geri çekilmeye, çözülmeye “dur” demenin vaktidir.