Yemin

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İster kutsal inançlarımızı, ister onur, namus, şeref, erdem gibi değerleri temel alsın yemin sembolik bir değerdir. Sadece dürüst insanlar için söz konusudur.

Öyle insanlar vardır ki asla yemin etmezler. Ancak ağızlarından sıkan söz senettir. Öyle insanlar vardır ki dakika başında en kutsal değerleri adına yemin ederler. Ancak ettikleri yemine ne karşılarındaki inanır, ne de kendileri…

Bu tür soytarılar için yemin ederken tek ayağını kaldırmak, sokak köpeğine ekmek vermek gibi maskaralıklar da icat edilir. Bu gibi durumlarda “ulemadan fetva alırlar”

Din kitaplarında yemini bozmanın karşılığı yani kefareti yer alır. Örneğin: “Yalan yere yemin edenin gücü yetiyorsa bir köle bağışlayacağı, ya da sabahlı akşamlı on fakiri doyurmak olmaz ise on fakiri alışılmış şekilde giydirmek” kutsal kitapta yazar.

Hadislerde ise bu kefaretten kurtarmanın yolu gösterilmektedir. Dört büyük mezhebin de kabul ettiği bir hadise göre, yemin ettikten hemen sonra “inşallah” denilirse yemin şarta bağlandığı için yeminden dönülmesi halinde kefaret ödenmesi gerekmediği hükme bağlanmıştır.

Pek çok dinsel yayında ise yemin etmeyi sadece Allah adı anılarak yaparsanız geçerli sayan yorumlar bulunmaktadır.

Burhaneddin Merginani adlı 12. yüzyılda yaşamış din bilginine dayandırılan bir yorumda “Mukaddesatım adına, şerefim üzerine ant içerim”  demenin yemin sayılmayacağı söyleniyor.

Oysa bizim Cumhurbaşkanı yeminimiz “…büyük Türk milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerine ant içerim” sözleriyle bitiyor.

Yine milletvekili yemini “…büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim” sözleriyle son bulmaktadır.

Her fırsatta “referansım İslâm’dır” diyenlerin “namus ve şeref” üzerine ant içtikten sonra bu yeminine sadık kalmamasına şaşırmamak gerekir. Hele “namus” denilen kavramı insanların bacaklarının arasında arayanlar için bu kavramın hiç önemi yoktur. İsterse böyle bir hadisten haberi olmasın.

İlginçtir ki “namus ve şeref” üzerine ettiği yemini dini referanslara göre geçersiz sayanlar her fırsatta siyasi rakiplerine “namussuzlar, şerefsizler”, “ispat edemeyen namussuzdur, şerefsizdir, alçaktır” demeyi marifet saymaktadır.

Fakat Kurultaylar bir demokrasi şöleni gibi olmalı, büyük salonlarda kavgasız, gürültüsüz bir seçim yarışına dönüşmelidir. Küçük salonlarda, kısa sürelerde, oldubittiye getirme yarışı demokrasiyle bağdaşmayacaktır. Parti yönetimlerinde liyakat, çalışkanlık, faydalı olma, başarı, nitelik kriterleri dışında başka kriter olmamalı, delege pazarlığının sonucu, ideolojik yapıdan uzak, ahbap çavuş ilişkisi ile yönetimler belirlenmemelidir.

Meselenin bir başka yönü ise, kurultayları bir tasfiye değil, olumsuz sonuçlar toplamı değil, bir yenileme olarak görme gerekliliğidir. Örneğin Parti Meclisleri ve MYK’lar genç, dinamik, başarıya aç, tabandan gelen, partiye emek veren, partide bir menfaati ya da buralarda olması için bir dayısı (!) olmayanlardan oluşması gerekmektedir. İşte böyle yenilenme olur yoksa gerisi boştur.

Tabi bu son anlattıklarım nispeten daha demokratik geçen bir kurultayda eksiklikler ya da olması gerekenlerdir. Yani yapılacak CHP Kurultayına dönük düşüncelerimdir.

Sonuç olarak partiler ne kurultay partisi olmalı ne de kurultay komedisi yapmalı. Kurultaylar yenilenmek için, daha iyi kadrolar için, başarı için, demokrasi için, aydınlık Türkiye için yapılmalı. CHP kadrolarını parti ivme sağlayacak cesur yüreklerle doldurmalı. Türkiye’nin buna gerçekten ihtiyacı var.

Not: Yazılarım düşüncelerimin yansımasıdır. Yazılarımın satır aralarında görülmüyor ise belirtmek isterim ki Türkiye’de sağdan sola, muhafazakardan, ılımlı İslamcıya, alimden zalime, aydından kendini aydın zanneden zatlara kadar yüzlerce kitabı, yazıyı okumuş bir insanım. Tüm okurlarıma saygı ile duyururum.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Yemin

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.