Çocukluk, büyüdüğümüz zaman anlam yüklediğimiz, anlam yüklemekle yetinmeyip bu anlamı sürekli genişlettiğimiz bir dönemdir. Anılarımızda bu kadar yer tutan başka bir dönem yoktur.
Peki, neden?
Neden mi çünkü çocukluk bizim anavatanımızdır da ondan. Çocukluk bir iklimdir. Çocukluk, hayatımızın yanıt anahtarıdır. Çocukluk bizim kara kutumuzdur. Çocukluğumuzu, çocuk gibi özleriz.
Çocukluk en uzak beyazdır. Malzemeden çalınmadıysa en sağlam temeldir. Besin kaynağımızdır. İyi ya da kötü, mutlu ya da mutsuz, sahip olduğumuz ama alıp kaçamadığımız tek şeydir. İnsanın adı çocukluğudur.
Bizi çocukluğumuz büyütür. Çocukluk, hayatımızın çokçuluk dönemidir. O dönemde genellemeler yapılmaz. Birazcık sevgi gösteren herkese kucak dolusu gülümseme ve masumiyet ikram edilir.
Çocukluk iyimserliktir, dünyadaki tüm acıların bebe aspirini ile geçeceğini sandığımız bir dönemdir. O dönemde dokunulmazlık ağlayarak sağlanır.
Çocukluk, her yere koşarak gitmek, sesli gülmekten utanmamak, yetişkinlerin normalliklerine göre katılaşan bir hayatı akışına bırakmaktır. Çocukluk insanın insan olduğu bir dönemdir.
Çocukluk, hayatta her şeyin bizim etrafımızda döndüğünden emin olduğumuz, benmerkezciliğe rağmen hiç kirlenmediğimiz bir süreçtir. İstediğimiz her şeyi her ortamda isteriz. Tüm uyarılara karşın aklımıza geleni açıkça söyleriz. İkiyüzlülük, kurnazlık, çakallık nedir bilmeyiz. Dilediğimiz sever, dilediğimizi sevmeyiz. Arkadaşlarımızı seçerken büyüklerin saçma sınıflandırmalarına uymayız. Gülmek için neden aramayız. Hayallerimiz sınır tanımaz.
Çocukluk çok tuhaftır, hiçbir şey tuhafına gitmez. Amacımız sorgulamak değil öğrenmektir. Bu nedenle durmadan sorular sorarız. Her türlü maskaralığı ve hataları yaparız.
Çocukluk, büyüklerin saçma sapan tanımlamalarıyla el koymaya çalıştığı özgürlüğümüzdür. Bu gün Türk, Kürt, Müslüman, Sünni, Alevi, Deist, Ateist, zengin, yoksul gibi bir sürü unvana sahibiz ama asla özgür değiliz. O dönemde kahraman bizdik. Şimdi kahraman üretmeye çalışıyoruz.
Çocukluk, burnumuzu kollarımıza silip oyun oynamaya devam etmektir. Yıldırımdan korkmak, bisikletten düşmek, dizimizdeki yaraların hangi düşüşle, hangi darbeyle oraya yerleştiğini düşünmemek, önemsememektir.
Çocukluk, çevremizdeki kirlilikten henüz etkilenmediğimiz bir dönemdir. Bu dönemde arkamızdan kuyumuzu kazan, dedikodumuzu yapan, kıskanan, iftira atan insanlar yoktur.
Ben, çocukluğumu hep yazıklanarak hatırlarım. Anavatansızım çünkü çocukluğumu yaşayamadım. Benim çocukluğum, hiç yaşamadığı için hiç büyümedi. Cehaletin, yokluğun, şiddetin kuraklığında üşüdüm. Affan Dede boşuna ümitlenmesin. Çocukluğumu satın almak için ona para saymam.
Büyümeye, acilen büyümeye özendim çünkü benim için çocukluk elimden alınan bir şeydi, ziyan olmaktan ibaretti. İsteklerimin ve hayallerimin budanmasıydı. Belki de bu yüzden çocukluğuna dönmek istemeyen ama sürekli çocukluğuna dönen birisiyim. Şundan eminim: Issız bir adaya düşmeden önce yanıma almak istemediğim tek şey çocukluğumdur.
Çocukluk gökyüzü gibi, hiçbir yere gitmiyor. Bizi hep etkiliyor. “Batı bizi kıskanıyor” kitabından