Sokaklar; çatık kaşlı, nefret bakışlı, öfkeli ve saldırgan insanlarla dolup taşıyor. Trafikte, okullarda, hastanelerde, iş yerlerinde, kalabalıkların olduğu her yerde tartışma, kavga, tehdit, hakaret görüntüleri korkutucu boyutlara ulaştı. Nefret dili ve popülizm toplumsal çözülmeye yol açtı.
Yurdumun insanları çok mutsuz, çok yorgun, çok kaygılı, çok umutsuz ve çok depresif. Sıkıntılarının ve mutsuzluklarının asıl sorumlularını sorgulamakta yetersiz kaldıkları için nefret yön değiştiriyor. Birbirlerine zarar vermeye başladılar. Saygı, sevgi, hoşgörü, zarafet, vefa gibi değerlerimiz ne yazık ki dibe vurdu. İletişim kurmuyoruz, konuşmuyoruz, sadece bağırıyoruz.
Öfkemizi kontrol edemiyoruz, karşımızdakini dinlemiyoruz, kendi doğrularımız dayatıyoruz, at gözlüklerini çıkaramıyoruz. Düşüncelerimizin ve sözlerimizin hatalı olabileceğini aklımıza bile getirmiyoruz. Özeleştiri yapmayı yenilmişlik sayıyoruz. Kimse burnundan kıl aldırmıyor.
Muhaliflere, farklı düşünen insanlara, adaletsizliklere, haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı çıkan yurttaşlara kuduz köpek gibi saldıran çağ dışı bir zihniyetin tehdidi altında yaşamaktan bunaldık. Bu zihniyet kendisine yalakalık yapmayan, bağımsızlığı ve özgürlüğü savunan, zulme boyun eğmeyen aydınlara, gazetecilere, başarılı insanlara, sanatçılara katlanamıyor. Onların dünyasını karartmak için her türlü zorbalığa başvuruyor.
Bu orta çağ zihniyeti durumun farkında değil. Bu zihniyetin atadıkları zihnen sorunlu kişiler abuk sabuk konuşmalarıyla ve uygulamalarıyla insanlarımızın sinir uçlarıyla oynuyorlar.
Halkımız can havliyle orman yangınlarını söndürmeye çalışırken diyanetin başındaki şahıs kadınlarımızın eteklerinin boyu hakkında hutbe okutuyor. Anayasamıza göre laik bir ülkede valilik yapan bir şahıs tarikat şefleriyle makamında fotoğraf çektirebiliyor.
Ülkenin gündemini cahiller, hırsızlar, iftiracılar, akılsızlar, öngörüsüzler, liyakatsizler ve onların saldırganlıkları belirliyor. İnsanlarımızın çektiği ekonomik sıkıntılara, uğradıkları haksızlıklara, bıkıp usandığı partizanlıklara aldırmayan gerici ve işbirlikçi zihniyet, “Dediğim dedik çaldığım düdük.” demeye devam ediyor.
Herkese tepeden bakan bu sonradan görmeler; insanlarımızı ayrıştırarak, Cumhuriyetin temel ilkelerine saldırarak, toplumun ayarlarını bozarak iktidarlarını sürdürmenin derdine düştüler. İktidarlarını yitirmekten, yargı önüne çıkmaktan ödleri kopuyor.
Gerici zihniyet, kitle iletişim araçlarının tamamına yakın bölümünü denetimi altında tutuyor. Televizyonlarda tartışma programlarına çıkan gazeteci kılıklı iktidar yalakaları fino köpeği gibi çemkiriyorlar. Beslendikleri zihniyete bir eleştiri yapıldığı zaman suratları şişiyor, gözleri yuvalarından fırlıyor, etrafa tükürük ve nefret saçıyorlar. Efendilerine yaranmak ve yerlerini sağlamlaştırmak için maymunlaşıyorlar. 19 Mart darbesi sonrasında kimlerin gözaltına alınacağını, kimlerin tutuklanacağını bunlardan öğreniyoruz.
Ormanlarımız yanabilir, zeytinlik alanlarımız yok edilebilir, sularımız kirletilebilir, depremzede yurttaşlarımız için söz verilen konutlar yapılmayabilir, hukuksuz tutuklamalar devam edebilir, emekliler açlık düzeyinde yaşamak zorunda kalabilirler, halkın oylarıyla seçilmiş milletvekili ve birçok belediye yetkilisi görevden alınabilir, yerlerine kayyum adı altında iktidar yanlısı liyakatsiz kişiler atanabilir, insanlarımızın malına mülküne el konabilir ama itibardan tasarruf olmaz.
Yasalardan, hukuk sisteminden zerrece hoşlanmayan bu neo liberalist zihniyet; sıra çıkarcılığa, rantçılığa, milyarlık ihalelere gelince hiçbir değer yargısı tanımaz.