Engin Sevgi ve Saygının Sonu Mutluluktur

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yıllar geçse de, böylesi fotoğraflar görüldüğünde; tüm tazeliğiyle hemen alevleniyor, yüreklerdeki acı tatlı bütün hatıralar. Hepsinin birbirinden farklı anısı ve öyküsü var.

Ne güzel günlermiş deyip sevda meltemlerine kapılıyorsunuz. Suskun zaman içinde kavak yelleriyle birlikte neler gelmiş, neler geçmiş.

Arnavut kaldırımlarındaki sayısız o ayak izi, kimi yerlerde asfalta, kimi yerlerde beton ya da parke taşlarına teslim olmuş, silinip gitmiş. O zaman şu deli gönül bir yudum sevgi uğruna, kâh perdenin gerisinden, kâh sokak kapısı arasından gizli bir bakışın, güzel bir gülüşün, minicik bir karesini görmek için nelerimizi feda etmedik ki?

Bizler ne yaparsak yapalım, ne düşünürsek düşünelim, son söz daima büyüklerimizindi. Evliliklerin birçoğu görücü usulü ile yapılırdı. Gelin adayları kayınvalide veya o ailenin yakınları tarafından herhangi bir yerde görülüp beğenilirdi. Ardından gençlerin resimleri gösterilirdi. Katı tutumlu aileler ise kızına veya oğluna beğenme hakkını hiç tanımaz, son kararı ise büyükler verirdi.

Uygun görülen genç adayların, “dünür” denilen aracılar vasıtasıyla ailelerin fikirleri de öğrenilir, hatta bir bahane ile bu gençler yüz yüze kısa da olsa görüştürülürdü.

Olgunlaşan bu ilişkiler sonunda, dünür başıyla beraber kayınvalide ve birkaç yakını gelin adayını ailesinden isterlerdi. Bu isteme birkaç gün sonra tekrar yapılır ve sonunda özel işlenmiş söz mendili kız evinden güçte olsa alınırdı.

Bundan sonra da bu gençlere yavuklu denilirdi. Her salı günü çerez sepeti oğlan evinden kız evine evleninceye kadar giderken, hoşgörülü ailelerde bu durum genç adaylar için konuşma fırsatı olurdu. Diğer zamanlarda iletişim ise çoğu kez mektup ile yapılırdı. Telefon ise birçok evde bulunmazdı.

Söz mendilinden sonra düğüne kadar geleneklerimiz sırasıyla; küçük yağlık, büyük yağlık, nişan adeti ve düğün haftası da gelin hamamı, dönme, gelin alma, alay karşılama ve sonunda paça olarak gerçekleştirilirdi. Bu âdetlerimize davetler özel işlemeli sarı başörtülü genç hanımlar tarafından kapı kapı dolaşılarak yerine getirilirdi.

En önemlisi kazasız belasız bir düğün ve sonrası bu mutlulukların devamı idi. Bu da büyüklere kalırdı. Birbirleriyle iyi anlaşan her iki ailenin de çocukları da daha mutlu ve geçimli olurdu.

Fotoğrafımızdaki anı da, böylesi geçimli bir aileyi yansıtıyor. Yasincilerin Mehmet Amca’nın küçük oğlu Ahmet’in damat hamamı sonra Hükümet Çaycısı olan ağabeyi İsmail Zeybek’in iş yerinde, gelenek gereği gezilen fasıldan görüntü olup, 16 Eylül 1973 tarihlidir. Espri de olsa, o sazlar ne güzel yakışmış bizlere. Kemanda bendeniz, darbukasıyla Topuzların Mehmet, klarnette Halil Kuyak (Düşük) ve cümbüşte Süslü Berberin oğlu Adnan Süsler. Arka planda Pate Sami, Kemancı Ali Gül, Gençlik Kulubü’nün kedi kalecisi damadın küçük ağabeyi Nedim Zeybek ve Hakkı Dayı’nın küçük oğlu Klarnetçi Sami Gül ile birlikteyiz. Burada gözardı edilmeyecek olan İsmail, Nedim ve Ahmet Zeybek kardeşlerin üçünün de birbirleriyle bacanak olması bir özellikse, aynı güzellikte üç Dereköylü kız kardeşin elti olmasıdır. Bunun da gelin hanımların çok iyi ve geçimli olmasından ve bu üç geline kayınvalidelik ve kayınpederlik yapan anne Şerife ve baba Mehmet Zeybek’in iyiliklerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz…

Yıl: 1988, Yer: İznik. O günü Totocu Ali’nin (Dıngıl) oğlu Ömer’in düğünü var. İşte üç kadim dost, neşelerine neşe katmış oynuyorlar. Soldan itibaren: Totocu Ali, Karga Kemal ve Arap Hüseyin…

O güzel günler ve yıllar… Yürekten özlenen, özlendikçe aranan şoklanmış anılar. Hani nerede?

Andıkça iç geçirdiğimiz, hayat dolu iken zamansız yitirdiğimiz; canlar, cananlar, candan dostlar nerede?

İşte böylesi dostluk örneği sergileyen, fotoğrafta gördüğünüz Totocu Ali Dayı, Karga Kemal ve Arap Hüseyin nerede?

Bu karede Fırıncı Fahri (Beler) ile grubun en genci Kavaf Şükrülerin Hafız (Mustafa Özyıldırım) yer alamamış ne yazık ki!

Hepsi de ilçemizin renkli simaları. Onlarla muhabbet ortamında zaman su gibi akıp giderdi. Bıraktığı izlerse ilçemizde hâlâ geçerliliğini koruyor.

Arabasının keyfi kaçan, Arap Hüseyin’e, kafasının keyfi kaçan doğru Karga Kemal’in büfeye, dermanını kaybeden de Totocu Ali Dayı’ya kaymaklı Kemalpaşa tatlısı yemeye giderdi.

“Nevi şahsına münhasır” yani kişiliği kendine özel olan bu insanlardan, ilk önce 1995 yılında kaybettiğimiz Arap Hüseyin (Turhanlı) oldu.

Ablamla evlendiğinde ben 15-16 yaşındaydım. O günden ölünceye dek geçen zaman içerisinde birbirimize hiç kırılmadık. Sanayi Çarşısı’nda Lastikçi Hulusi’den sonra dükkânı en erken açan iki kişiden biriydi.

Çok dürüsttü. Yalanı, yamuğu sevmezdi. Fakirin, acizin babası, sanayinin doktoru idi.

Ünü Güney Marmara’da yaygındı. O kadar uğraştım, bankadan içeri sokamadım. Bankası evi, ablamdı. Kızdığı zaman söver, ama kimseye dokunmazdı. Sanayi Çarşısı’ndaki çırakların en çok çekindiği usta idi. Onun çok yufka yürekli olduğunu bilen bilirdi.

Dükkânına gelen müşterisi: “Borcum ne usta” dediğinde “istemez” tabirini sıkça kullanırdı. Eniştemden sonra 1996 yılı sonlarıydı. Ali İhsan Us ile Küçük Sanayi Sitesi’nin işleri için Bursa’ya gittik. Döndüğümüzde bankada bir hüzün… Sordum: “Nedir, bir şey mi var? Yoksa Zeki Müren’e mi üzülüyorsunuz?” “Hayır, Müdür Bey, Karga Kemal ağbi öldü” dediler.

Çok üzüldüm. Yüzünü görmek kısmet olmadı. Halbuki o gün Mehmet Mekir abimizle ziyaretine gidecektik. Olmadı mı kısmet olmuyor!

Rahmetli en çok Zeki Müren’i sever, onu dinlediği zaman bazen biz de onun büfesinde olur, muhabbetine eşlik ederdik. Eniştemi çok severdi. Adeta onun moral hocası idi. Onu en çok güldüren insandı. Eniştem: “Karga kendine dikkat et” dediğinde, “Siz kendinize bakın arkadaş, ben sizi kusursuz göndereceğim, görevimi bitirdikten sonra bende geleceğim” derdi.

Yenişehir’de düğünü belediye hoparlöründen ilan edilip, gelin arabasında gelin ile damadın birlikte olduğu gelin alayı Karga Kemal’in düğününde gerçekleşmişti. Gelin arabasının önünde iki tane motosiklet; sağ önde Shell Nuri (Yılmaz) arkasında Köse Kemal. Sol önde ise Dişçi Mustafa (Özdemir) arkasında ise Motor Amca. (Ahmet Taraklı) Bu düğünün sağdıcı ise tabii ki Totocu Ali.

Ali Dayı o gün damadı öyle korudu ve kolladı ki, bu çok anlamlı bir sağdıçlık olayı olarak belleklerimize yerleşmişti. Damat ile sağdıcın arkasında bir tek ben ve Diş Doktoru Abdullah Akalın vardı. Sanki onlara hamilik yaptık, ayrılmadık. Güzel, eğlenceli, keyif dolu bir ilk’in düğünüydü. Bu üçlüyü rahmetle anıyorum.

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Engin Sevgi ve Saygının Sonu Mutluluktur
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.