Yenişehirli Semerciler

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bundan elli-altmış yıl öncesi, motorlu araçların çok az olduğu zamanlarda, yükleri taşımak için olsun, insanları tyctaşımak için olsun hayvan koşumlu arabalar kullanılırdı.

Semer ya da eyer vurulan hayvanlar ise eşek ile beygirlerdi. Yöremizde “vurmak” kelimesi, hayvanların sırtına semer takılması manasında kullanılırdı. Semer vurulan eşeklere (merkep), atlara da beygir denirdi. Hem binmek için hem de yük taşımak için gücünden faydalanılan bu hayvanlara muhakkak semer vurulurdu. Semerleri yapan ustalara da semerci denirdi.

Yıl 1941; Sol taraftaki bina Zale Mollanın (Buçuk Emin’in babaannesi) evi olup, şu an ise Hamdi Bolaca’nın mülküdür. Minaresi görünen de Kumluk Camii’dir. Sağ taraftaki duvarları tuğ la ile örülmüş olan yer Yenişehir Ortaokul Binasının yarım kalmış halidir. Arka sokakta ki elektrik direkleri Elektrik Santralının devreye girdiğinin işaretidir (1938). Elektrik direğinin köşesindeki ev Yavaşçalıların evi olup, alt tarafında da fırınları vardı. Bu sokak Sağır Osman Sokağı olup, Yenişehir-Bursa karayolu güzergâhı idi.  Santral Bahçesinin Havuzu başında ise Soldan itibaren:  Mehmet Akyüz, Semerci Abdi Temel, Sadi Çevik’in ağabeyi Rahmi Çevik ve Kanlıların Emekli Öğretmen Osman Alkan’ın oğlu, Ziraat Bankası Emekli Müdür Yardımcısı Aydoğan İrener’in de dayısı olan Hava Astsubayı Muzaffer Alkan, öndeki kız çocuğu Abdi Temel’in kız kardeşi Neriman Temel (Kızılelli) 74 yıl önce birlikte.
Yıl 1941; Sol taraftaki bina Zale Mollanın (Buçuk Emin’in babaannesi) evi olup, şu an ise Hamdi Bolaca’nın mülküdür. Minaresi görünen de Kumluk Camii’dir. Sağ taraftaki duvarları tuğ la ile örülmüş olan yer Yenişehir Ortaokul Binasının yarım kalmış halidir. Arka sokakta ki elektrik direkleri Elektrik Santralının devreye girdiğinin işaretidir (1938). Elektrik direğinin köşesindeki ev Yavaşçalıların evi olup, alt tarafında da fırınları vardı. Bu sokak Sağır Osman Sokağı olup, Yenişehir-Bursa karayolu güzergâhı idi.
Santral Bahçesinin Havuzu başında ise Soldan itibaren: Mehmet Akyüz, Semerci Abdi Temel, Sadi Çevik’in ağabeyi Rahmi Çevik ve Kanlıların Emekli Öğretmen Osman Alkan’ın oğlu, Ziraat Bankası Emekli Müdür Yardımcısı Aydoğan İrener’in de dayısı olan Hava Astsubayı Muzaffer Alkan, öndeki kız çocuğu Abdi Temel’in kız kardeşi Neriman Temel (Kızılelli) 74 yıl önce birlikte.

Çocukluğumuzun geçtiği o dönemlerde semerci deyince, akla hemen Semerci Hafız diye anılan ustaların ustası Ahmet Temel gelirdi. Oğlu Abdi Temel, İsmail Esen ve Ahmet Doran da yanında çalışırdı. İşyerleri günümüzde Zafer Meydanı olarak anılan 11 No.lu dükkândı. Dükkân komşularından olan (Bugünkü 14 No.lu işyeri) Mekirköylü Süleyman Mekir’in Hanıydı.
Han kahvehanesini de babam çalıştırırdı. Semerci Hafız, kahvemizin müşterisi olduğu için onlara askıyla çay kahve götürdüğüm için bilirim. Semerci Hafız’ın yanında yetişip, son zamana kadar bu semerciliği ilçemizde tek başına devam ettiren Ahmet Doran’dır. O’nu Yediyol kahvehanelerinde, 2006 yılının ilk günü kardeşi Selahattin Doran ile birlikte ziyaret etmiştik. Üçümüz sohbete dalıp, konumuz olan semercilere gelince, zaman su gibi akıp geçmişti. O günkü anılarımızı ve objektifimize yansıyan fotoğrafları sizlerle paylaşmak istedim.
Ahmet Doran yudumladığımız sıcak çayların eşliğinde, ömrünü tükettiği semercilik mesleğiyle ilgili anılarını şöyle sıralıyordu:
1 Ocak 2006 Semerci Selahattin Doran ve Ağabeyi Ahmet Doran işyerlerinin önünde birlikteler.
1 Ocak 2006 Semerci Selahattin Doran ve Ağabeyi Ahmet Doran işyerlerinin önünde birlikteler.

“Bu mesleğe 1949 yılında Semerci Hafız Ahmet Temel Ustanın yanında çırak olarak başladım. O zaman işyeri Çınarlı Camiinin yanındaki ahşaptan yapılmış baraka tipi dükkânlarda idi. Bu dükkânda oğlu Abdi Temel baş kalfamız, Ekşi kızılcıkların İsmail Esen de kalfaydı. Mehmet Gökgöz ikinci kez Belediye Reisi olunca (1950-1958 yılları arasında) buradaki dükkânları yıktırıp, yerine yeni sinema binasını yaptırdı. Ahmet Usta da işyerini Yoğurt Pazarının (Zafer Meydanı) doğusundaki dükkânlardan birine taşımıştı. Yeni Sinema binasını yapan müteahhit Bozüyüklü Halil Balcıydı. Daha sonraları Ustam Ahmet Temel ile oğlu Abdi Temel Bursa’ya taşınınca bu işyerini İsmail Esen’e devretmişti. Semerciliği birkaç zaman burada yaptıktan sonra, bu mesleği bırakıp çay ocağı işletmeye başlamıştı. Ben de Mekirköylü Süleyman (Mekir) Ağanın Hanında bir işyeri kiralayarak 1953 yılında kendi adıma çalışmaya başladım. Yenişehir de o yıllarda o kadar çok eşek ve beygir vardı ki, bu hayvanlara hem yük bağlanırdı, hem de binilerek motorsuz vasıta gibi kullanılırdı. O nedenle bu hayvanlara da mutlaka bir semer ihtiyacı olurdu. Düşünebiliyor musun? O zamanlar merkez nüfusu 8-9 bin civarındaydı. Köylerde ise 30 binden fazla insan yaşıyordu. Toplam nüfusu 40 bin diyelim. Hane başına da 8 kişi koyalım. Nereden baksan beş bin hane yapıyordu. Hadi bin hanesinde binek hayvan olmasın, geriye dört bin hane kalıyor ki, her haneye bir semer düşse, semerciliğin ne kadar geçerli bir meslek olduğunu keşfederek semerciliğe daha da bağlanmıştım. O nedenle semer talebi de fazla oluyordu. Kardeşim Selahattin de yanımda yetişmişti. Birlikte geceli gündüzlü çok mu çok çalışıyorduk. Tabi ki iyi de para kazanıyorduk. Sobacılar yazları soba imal edip stok yaparak ürünlerini kışın satarken, bizde tam tersine kışın stok yaparak, yazın semerleri satıyorduk. Hatta köyleri gezerek tamir işleriyle de uğraşıp, 10-15 gün köylerde kalıyorduk. Gittiğimiz köyler daha ziyade dağ köyleriydi. Yenişehir köyleri başta olup; İznik, Osmaneli ve Bilecik köylerinde bile müşterilerimiz vardı. Altmışlı yılların sonlarına kadar bu tempo ile çalışmıştık. Bu arada Akdümbek Sokağındaki (Dr.Ahmet Esin Sokağı) mülkü 1968 de Akbıyıklı Mehmet Aras’tan 18 bin liraya satın alıp, buraya iki katlı yan yana iki daire yapmıştık. Birinde ben, diğerinde kardeşim Selahattin oturmuştu. İş yerini de kendi mülkümüzün altına taşıdık. Zamanla motorlu araçlar çoğalınca, hayvan koşumlu arabalar da yavaş yavaş ortalıklarda gözükmez olmuştu. Bunlara bağlı olarak eşek ve beygirler de kullanılmaz oldu.
1968’de Selahattin de Halk Bankasına girdi. İki oğlum ise hayatın içinde olup çarşı ve pazarlarda yetiştiler. Esnaflığın ve ticaretin ne olduğunu çok iyi öğrendiler. Şayet bizim bu meslek ilk yıllardaki gibi aynı hızla gitseydi, her ikisini de yanımda yetiştirip semerci yapardım. Fakat onlar okuyup hayatlarını kurtardılar. Bu arada işlerimiz de her geçen gün kötüye gitmeye başlamıştı. Öyle zaman geldi ki yılda ancak 20-25 semer imal edip satar oldum. Bu mesleğe aşık olduğum için, işimi hemen bırakmayıp, bu kez küçük semerler imal etmeye başladım. Yaptığım bu semerler ilçe de olsun, çevremizde olsun süs eşyası olarak daha da çekici olmaya başladı. Bunlar daha küçük olmasına rağmen iyi parayla satılıyordu. İki binli yılların ortalarına kadar bu işe devam ettim. Sağlık problemlerim çıkınca işyerimi de tamamen kapattım.” Derken gözlerindeki yaşları gizler gibi oldu. Devamında “Biraz yoruldum. Ayrıntıları Selahattin’den alırsın” diyerek hep birlikte masadan kalkarak, Dr. Ahmet Esin Sokağındaki işyerine gittik. Dükkânı açıp duvardaki iki resmi bana verirken, bende bu mesleğin son temsilcileri olan Ahmet ve Selahattin Doran kardeşleri bu işyerlerinin önünde fotoğraf makinem ile dört-beş kare alarak o günkü anımızı ölümsüzleştirmiştim. Devam edecek

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Yenişehirli Semerciler
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.