Terziler; elbiselik kumaşları, müşterinin vücut ölçülerine göre makaslarıyla biçen, biçilen bu parçaları önce iğne uçlarıyla kuyu kazarcasına teyelleyerek şekillendiren, teyellenen yerleri de ayakla çalışan makineleriyle dikerek bir-iki provadan sonra da giyilecek hale getiren zevkli, becerikli ve de sabırlı ustalardır.
Hazır giyimin bilinmediği o yıllarda; gerek bu mesleğin temizliği, gerekse de gelirlerinin iyi olması nedeniyle, terzilik en gözde iş kollarındandı. O nedenle okumak istemeyen çocukları, aileleri terzi olması için bu ustalara teslim ederdi. (Eti seni, kemiği benim) söylemi, öğretmene olsun, ustaya olsun verilen yetkinin sınırsız olduğunun sözlü belgesiydi. Disiplinli hayat yaşam tarzıydı. Yalan söyleme, yanlış yapma şansınız olamazdı. Zira olumsuz bir hareketiniz, sizden önce minik kuşlar tarafından evinize ulaşır, gereğini ise aile büyüğü yerine getirirdi. Disiplinli yaşam tarzı terzihanelerde daha yoğundu. Bu mekânlarda ciddiyet ve sessizlik hakimdi. Usta gülmez, espri yapılmaz, yüksek asla konuşulmazdı
Terziler müşterilerine göre erkek terziler, bayan terziler diye ikiye ayrılırken, yaptıkları işlere göre, dükkânında kumaş bulunduranlara Tüccar Terzi, sadece pantolon dikenlere Pantoloncu, gömlek, pijama v.s gibi giysileri dikenlere de Gömlekçi denirdi.
İlçemiz de ilk bayan terzisi olarak faaliyete geçen, Marangoz Rıza Uluköy’ün büyük oğlu Coşkun Uluköy’dür. İkincisi de Ali Beysel’dir. İbrahim Lapacı ile Ergin Oğuz gömlek imalatı yaparlardandı.
Yenişehir’in bayan terzilerini tanıtacak olursak; Baş Terzi Meliha Şemaki’dir. Sırasıyla Rahime Gülsoy, Şükriye Çolakoğlu, Mübine Doğancı, Şerife Çevik, Zehra Sivri, Kamile Özkaya, Nuran Kocabaş ve Vahide Bal’dır. Selimlerin Şükran, Leman Hanım, Libas Hanım, Servet Hanım, Kadriye Ulu, Kadriye Ateş, Fatma Koç ve Leylüfer Güneş ise tespit edebildiklerimizdendir. Halen bu mesleği yapanlar ise Beytiye Pelvan, Zehra Girginkoç, Muazzez İzmirli, Ümran Duyar, Asiye Parlar, Nahide Aydın ve Ziyneti Sunar’dır.
Yıl 1954. Baş terzi Meliha Şemaki’nin evinde yapılan makas cemiyetinden bir görüntü. Soldan itibaren: Nezehat Öznalbant (Yılmaz), Meliha Şemaki, Mediha Beysel (Gençalp), Nurgül Güngör ve Sabahat Ergün (Ezer), oturan kız çocuğu Meral Şemaki (Nalbur). (Fotoğraf: Meral Nalbur’un albümünden).
Baş terzi olan Meliha Şemaki mahalleden komşumuzdu. Kamile Özkaya’ da yengemdir. Evlerinde çok genç kıza bu mesleğini öğretmişlerdi. Meliha Şemaki’nin kızı Emekli Öğretmen Meral Nalbur bize albümlerini verdiğinde bu meslekle ilgili anılarını şöyle dile getirmişti.
“Annem terziliği mahalledeki bir komşusundan öğrenip, hanımannesinin el makinesinde daha da ilerletmiş. 1952 yılında Ömer Ekinci’den 490 Liraya satın aldıkları Anker Marka ayaklı dikiş makinesiyle işlerini daha da hızlandırmıştı. Yanında da çalıştırdığı genç kızlara bu mesleği öğretiyordu. İlk çırakları da bu resimde olan Nezahat Öznalbant (Yılmaz), Mediha Beysel (Gençalp), Nurgül Güngör ve Sabahat Ergün (Ezer) idi. Resimde Nurgül Ablanın makas cemiyeti olmuştu. Anneme
bazı hediyeler getirdiklerinde bana da oyuncak olarak bebek getirmişlerdi. Bazı bayan terzilerin yanlarında çalıştırdığı elemanlardan ücret aldıklarını duyardık. Fakat annem onlardan herhangi bir ücret almazdı. Sadece makas cemiyetlerinde elbiselik kumaşları bir bohça içinde hediye olarak getirirlerdi. Yanında çalışanlar gelin adayı genç kızlar olurdu. Kabiliyetlerine göre iki-üç yılda bu mesleği öğrenip kalfa olanlara makas cemiyeti yapılırdı. Makas cemiyetlerinde kalfaların almış oldukları hediyelik eşyalar, masa üstünde gelen misafirlere teşhir edilirken, annemin de almış olduğu terzi malzemeleri bir kutu içinde olup onlar da masaya konurdu. Annem de yetiştirdiği kalfasına makası ve diğer malzemeleri olan kutuyu iyi dilekleriyle verirken, makası alan usta adayı genç bayanda, ilk kumaşını annemin nezaretinde elindeki kalıplara göre biçer, teyelleyerek basit bir prova ile sunum yapardı. Mevlit okunup duası da yapıldıktan sonra misafirlere ikramda bulunulurdu.”
Altmışlı yıllarda Biçki-Dikiş Kursları açılınca okulu bitiren genç kızlar, buralarda iki yıl eğitim yaptıktan sonra mezun olup belge aldıkları halde, bayan ustalara da gidip kendilerini daha da yetiştirip beceri kazanırlardı.
Terzilerde, manifaturacılar gibi hatırı sayılır ve bilge insanlardı. Çevreleri çok geniş olduklarından siyasi hayatın içinde de görev alanları da olmuştu. Örneğin bir dönemler Cumhuriyet Halk Partisinin ilçe başkanı Terzi Arif Horoz, Adalet Partisi ilçe başkanı da Terzi Yusuf Ağa idi. Daha sonraki kuşaklardan da Nurettin Çığırdan Doğruyol Partisi ilçe başkanlığı yapmıştı.
Bu işyerlerinde yüksek sesle konuşulmadığı için, çalışanlar genellikle kendi aralarında bedensel dili kullanırlardı. Bu işyerlerinde güzel bir iş bölümü vardı. Ustalar sadece müşterinin ölçüsünü alıp, bu ölçüye göre kumaşı biçer, birde provaları yapardı. Baş kalfa ceketi, kalfalar da pantolonu dikerdi. Çıraklar dükkânı süpürür, ütüyü temizler, hizmet işlerine bakarlardı. Yeni işe başlayan çırağın sağ elinin orta parmağına dikiş yüzüğü takılıp, yüzük kumaş parçasıyla parmağa bağlandıktan sonra, ipi geçirilmiş olan iğneyi yüzük desteğiyle, sol eliyle tuttuğu lüzumsuz bir kumaş parçasına, dikermişçesine batırıp çıkarırdı. Bu hareketiyle yüzük ile iğne kullanmayı bir-iki ay içinde öğrenirdi.
Terzi damadı olduğum için, bu dükkânlardaki yaşam tarzını iyi bilirim. Burada zamanla yarış yapılırdı. Verilen söz çok önemliydi. Elbise şu gün hazır olur denildiğinde, o gün mutlaka o elbise müşteriye teslim edilirdi. Elbiseyi müşteriye çıraklar verirdi. Hatta müşterinin evine veya işyerine kadar da götürürlerdi. Teslimat sonunda da şerbetliği (hediye) çıraklar alırdı. O nedenle bu işyerlerinde uzun soluklu sohbet edilmezdi. Müşteriye verilen söz yasa gibi geçerli sayılırdı.