Emin Korkmaz sözlerine şöyle başlıyordu:
“Babam Ahmet Korkmaz, kardeşi amcam Hüseyin Korkmaz ile birlikte İnegöl Yolu üzerindeki Hazineye ait geniş olan bir alanda kiremit ve tuğla imalatı yaparlardı.
Kirasını da her yıl babam, Yenişehir Özel İdaresine peşin olarak öderdi.
Cemiyetli olduğumuz için onu Cemiyetli Ahmet diye tanırlardı. Babamlar bu ocakta hem tuğla hem de kiremit imal ederlerdi. Bizim gibi her ikisini imal eden Sabri Çapalı ile kardeşi Recep Çapalı vardı. Diğerleri sadece tuğla veya kiremit keserlerdi.
Kiraladığımız bu arazinin toprağı milli olduğu için, her gün akşamdan kazma ve bel küreği kullanılarak çıkarılan topraklar, çamur çukuruna doldurulur, üstüne de alabildiğince su dökülürdü. Sonra sabahleyin erkenden işbaşı yapılırdı. Suyu çekilen toprak bu çukurda çıplak ayaklarla ezilerek çiğnenir ve balçık çamur haline getirilirdi.
Sonra da Yahya Çimen bu çukurdan el küreği ile çamur makinesine boşaltırdı. Çamur makinesine koşulan gözü kapalı beygir karma makinesinin etrafında dönerken özleşen çamur ise makinenin altına dökülürdü.
Dökülen bu çamuru Selim İtak el arabasıyla kalastan rampanın üzerinden geçerek tezgâha taşırdı. Kalıpçı ustası İbrahim Çimen kalıptaki adede göre çamur yığınından bir avuç alır. Çamuru iki eliyle o da özleştirdikten sonra kalıbın boyuna göre tek bir seferde atar ve arkasından avucunun ayasıyla kalıbın üstünü bir kez de sıyırırdı. Bu işlemde ustalık esastı. Aynı şekilde kalıbın diğer gözleri de dökülürdü.
Kalıplar ikili veya üçlü olurdu. Boş kalıp, kalıpçı ustası tarafından doldurulduktan sonra, kalıpçılar da bu dolu kalıpları iki eliyle tutarak seri bir şekilde taşırlar. Harman yerine geldiklerinde elindeki kalıbı düzenli bir şekilde ön tarafa doğru yere birden bırakıp, kalıbı boş olarak yerdeki tuğlalara da zarar vermeden çıkarırlardı.
Sonra da ince kum havuzunda kalıpları kurulamayı ihmal etmezlerdi. Çünkü ince kum çamurun kalıba yapışmasını engellerdi. Bu işlem her seferinde aynı şekilde akşama kadar tekrar edilirken, tuğlalarda harman yerine ip gibi dizilirdi.
İbrahim Çimen ve ekibi akşama kadar bir günde beş altı bin tuğla keserdi. Havanın durumuna göre ertesi gün kesilen tuğlalar havalandırılır, baca tarzında dik olarak onarlı istif edilerek kurutulurdu. İki üç günde kuruyan bu tuğlalar kopter diye adlandırılan meydan fırınında pişirilirdi. Kopteri yapmak ve yakmak da ustalık isterdi.
Kopterin alt tarafı pişmiş tuğlalar dik olarak, seyrek bir şekilde alev yolları da yapılarak düzenlenir, alev yollarına da fındık kömür serilirdi. Sonrada dikdörtgen tarzda, örneğin 10×15 metre ya da 15×20 metre ebadında iki buçuk üç metre yüksekliğinde kopter tanzim edilirdi.
Kopterin alt tarafı yapıldıktan sonra üzeri tamamen pişmemiş tuğla ile kapatılır, üzerlerine tamamen fındık kömür serilirdi. Kurumuş tuğlalar buraya el arabalarıyla taşınırdı. Kopter ustası tarafından bir kat pişmemiş tuğla ve üzerine kömür serilerek 20 sıra pişmemiş tuğla dizilirdi.
Sonra da kopterin etrafı pişmiş tuğlalar ile kapatılarak dört tarafı ve de üstü tamamen örülür ve üzeri de çamur ile sıvanırdı.
Fırın alt taraftan ateşlendikten sonra kömürler için için yanmaya başlar bu işlem fırının büyüklüğüne göre bir hafta veya on gün devam ederdi.
Pişme işlemi bittikten sonra, fırının ilk yakıldığı yerden pişmiş tuğlalar sökülürdü. Tuğla ebatları 10×20 cm. olup genişliği ise altı yedi santimetre idi. Defolu tuğlalar mutlaka ayrılır, sağlam olanlar da müşteriye ocaktan satılırdı, ” diyor.
Yıl 1961. Cemiyetli Ahmet Korkmaz arkada sağda, at arabalarıyla kiremit fırınlarında yakacak olarak kullanılan kurutulmuş kofaların geniş kanatlı at arabalarıyla getirildiği an.
Arkadaki araba Ahmet Korkmaz’a ait, öndeki araba da kardeşi Hüseyin Korkmaz’a ait olup arabanın üstünde oturmaktadır.
Sağ arkada pişmiş tuğlalar istif edilmiş haliyle müşteri bekliyor. Öndeki çocukta Emin Korkmaz.
(Emin Korkmaz albümünden)