Geçtiğimiz hafta 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı sebebiyle düzenlenen etkinlikler kapsamında Bursa Senfoni Orkestrası ile iki muhteşem temsil yaptık.
Sanatın gerçekten içinde olduğumu ve kişisel olarak beslendiğimi hissettiğim iki gün geçirdim. Çok keyifliydi. Öğrencilerimin hayatları boyunca çok fazla karşılarına çıkmayacak bir fırsatı onlara sunduğumuz için de ayrıca mutlu oldum.
Bu yıl bunu dördüncü kez gerçekleştirdik ve dördüncü kez Türkiye’de ilk ve tek olmanın gururunu yaşadık. 13 senedir devam ettiğim meslek hayatımda daha birçok ilk olduğunu düşünüp işime bir kez daha aşık oldum. Hepsi çok gurur verici ve çok keyifliydi.
Sanatla uğraşan insanların, hayatla dertleri birçoklarına göre hep çok farklıdır. Çağdaş olmayı, geniş pencerelerden bakmayı, sevginin önemini, özgürlüğün yaratım gücünü, insan olmanın farkındalığını çok iyi bilirler. Ve bu yüzdendir ki hoşgörü, empati, pozitif enerji doludur çalışma ortamları. Üstelik yaptıkları iş yürekten bağlı olmadan yapılacak gibi değildir. Çünkü çok özveri, bolca emek, az kazanç ve bir sürü engelden yılmamaları gerekir.
Çok şanslıyım gerçekten güzel insanlarla güzel işler yapmaya izin veren bir meslek seçtiğim için.
Tabii bir de bu işle uğraşanların hayat damarlarını kesmek için ellerinden geleni her an yapmaya, her fırsatı kullanmaya kendini adamış, kraldan çok kralcıların olduğu bir toplumda sanat yapmak takdir edersiniz ki gerçekten yürek ister.
23 Nisan’ın Atatürk’ün çocuklara armağanı olmasını, meclisin açılış tarihi olması açısından önemini ve buna karşı duranların tutumlarını anlatmayacağım. Anlatmak istediğim sadece sanata karşı yapılanlar bu hafta.
Biz bu program için 6 ay öğrencilerimiz ve velilerimizle büyük emekler harcayarak hazırlandık. Hikaye anlatacak oyuncular, hikayeyi yazan yazarlar, orkestrada yer alan müzisyenler, sahne amirleri, sanat yönetmenleri… Yüzlerce insanın büyük emeği var bu gösteride.
Derken gösteriye üç gün kala orkestra şefine görevlendirme geldi ve bize gösteriyi iptal etmemiz ya da kendi şefimizi bulmamız söylendi. Yılmadık, vazgeçmedik, bulduk. Çok zor oldu ama başardık. Tabii ki morallerimiz bozuldu, keyfimiz kaçtı.
Sonra düşündük. Dünyaca ünlü müzisyenimiz Fazıl Say’ın (sırf hükümetle ters düştüğü için) konserini iptal etme cüretini gösteren konsolosu, İstanbul’da çocukların emek vererek hazırladığı bale gösterisini kültürümüzde yok bahanesiyle iptal etme hakkını kendinde gören MEB müdürünü, Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinde bale sanatçılarını zorunlu görevlendirmeyle sahneye çıkartıp namaz kılmalarını isteyen Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı, bir yasayla tüm sanatçıları işini yapamaz hale getirmek isteyen hükümeti ve cumhurbaşkanını…
Bu ülkede her şey gibi sanat yapmak, üretmek de çok zor. Neyse ki Atatürk muhteşem öngörüsü ile yasalarda öyle düzenlemeler yapmış ki hala sanatın kökünü kazıyamadılar çok istemelerine rağmen. Sadece bunun için bile minnettarım.
Gençliğimiz talihsiz bir döneme denk gelse de, her gün okuduklarım, yaşadıklarım bana bu ülkeden gitmemi söylese de, yine de Atatürk’ün kurmuş olduğu bir devlette doğduğum için gururluyum.
İyi ki bu muhteşem lideri tanımamı, anlamamı sağlayan bir ailede büyümüşüm. İyi ki onun açtığı yolda ilerlememi sağlayan öğretmenlerin elinde eğitilmişim. Gerçekten şanslıyım. Umarım yeni nesil de en az benim kadar şanslı olur.
Atatürk’ün çocuklarımıza hediye ettiği bayramımızı en içten dileklerimle kutluyorum ve çocuklarımızın bize bir Atatürk hediye edeceği günleri umutla bekliyorum.
Yorumlar kapalı.