Başlığa bakarak değerlendirmeyin lütfen. Dünya ve Avrupa şampiyonu olan A Milli Kadın Voleybol Takımı ülkeye tarifeli uçakla dönerken, Diyanet İşleri Başkanına özel uçak tahsis edilmesini sorgulamayacağım.
Aklı, mantığı, vicdanı olan her ‘insan’ sorgulamıştır diye düşünüyorum. Benim merak ettiğim konu başka.
Ezan dinlemeyi sever misiniz?
Ben doğduğumdan beri oturduğum tüm evler bir cami ile çok yakın mesafedeydi. Belki de bu nedenle ezan dinlemeyi hep sevmişimdir.
Özellikle sabah ezanı bana hep büyülü gelir. Ne zaman duysam iyi bir şeyler olacakmış gibi huzur kaplar içimi.
Ezanı sevmenin müslümanlıkla direk bir ilgisi yok bence. Bir kere dil fonetiği olarak Arapça, dünya üzerinde frekansı yüksek dört dilden biri. Duyduğumuz seslerin ruh halimizi iyi ya da kötü etkilemesinin sebebi frekansları çünkü.
Neyse bu başka bir yazının konusu.
Konumuza dönersek, doğduğumdan beri cami yakınında oturduğumdan, ezan dinliyorum diyebiliriz. Tüm makamlara hakimim yani J
Son taşındığımda, hayatımda ilk defa bir cami yoktu yakınımda. Yapılması uzun sürmedi. Şimdi yine evde olduğum namaz vakitlerinde ezana maruz kalıyorum maalesef.
Böyle söylüyorum çünkü artık okunan ezanın, gerçekten ezan olduğundan emin değilim. Sanki kim daha uzun okuyacak yarışması yapılıyor gibi, her kelimeyi uzatarak, üstelik uzatırken bağırarak, hem detone hem de çatlak bir sesle okunuyor tüm vakitler.
O kadar rahatsız edici ki, ezanı hiç bilmeyen biri, bir anda bunu duysa sokakta nara atan bir adam olduğunu düşünür.
Sadece ben değil tüm çevre aynı şeyi düşünüyor. Hatta her seferinde küfrettirip günaha sokuyor beni diyen bile var.
Üstelik ses o kadar yüksek ki, ezan anında evin içinde iki kişinin konuşması bile mümkün değil.
Müftülüğe sorduk. Gidip uyarabilirsiniz dedi. Caminin hocasına gidip’ çok kötü okuyorsunuz’ dememiz gerekiyor sanırım.
Eskiden camilerde bir müezzin ve bir imam olurdu. Müezzinler, sesi iyi olan din adamları arasından seçilirlerdi. Şuan sanırım bu uygulama artık yok. Ya da eskisi kadar özenli değil. Hal böyle olunca insan düşünmeden edemiyor.
Ülke bütçesinde, bilimsel araştırmalara ayrılan kaynaktan daha fazlasına sahip olan diyanet işleri başkanlığının, görev ve yetkileri içinde en azından ilk 5te olduğunu düşündüğüm ezan konusu bile önemsenmiyorsa, tam olarak nereye harcanıyor kullandıkları kaynak?
Üstelik bildiğim kadarıyla cami yapmak da hayırseverlerin işi. Yani diyanet cami de yapmıyor. Caminin giderleri de cami eşrafının bağışlarıyla karşılanıyor.
Düzenli vergi ödeyerek devlet bütçesinin oluşmasına katkı sağlayan bir T.C vatandaşı olarak bu soruyu sormaya hakkım olduğunu düşünüyorum.
Sonuç olarak ezan dinlemek benim için huzur ve keyif halinden kabus haline dönüşmeye başladı.
Sizin oralarda kaldı mı iyi ezan okuyan?