Neresinden tutarsanız tutun. Elinizde kalıyor.
Bu kez onların deyimiyle gerçekten “lâğım patladı”. Ortalık yolsuzluk haberleri ile çalkalanıyor. Ne hazindir ki AKP iktidarının en tepelerine kadar uzanıyor.
Elbette onların yaptığı gibi sadece polis tarafından gözaltına alındığı için kimseyi suçlayacak değiliz. Ancak iktidar partisinin en önemli bakanlarının çocuklarının elde çok sağlam kanıtlar olmadan karakola bile davet edilemeyeceğini bu ülkede yaşayan herkes bilir. Hele söz konusu İçişleri Bakanının oğlu ise ona bir suç isnat etmeye kimse cesaret edemez.
İstanbul’da gözaltılar başlayınca iktidarın denetimi altındaki basın tam bir suskunluğa büründü. Komutanlar, rektörler, aydınlar söz konusu olduğunda polislerden önce baskın yapılacak adreslere koşan gazeteci ordusu bu kez gözaltına alınan bakan çocuklarının kimler olduğunu bile söyleyemedi. Bu kez bilgiler cemaat basınından akıyordu.
Önce gözaltıların cemaatin tertibi olduğu söylendi. Bu daha vahim bir savunma idi. Özrün kabahatten büyük olması gibi. Eğer bir ülkede bir dini gurup bakan çocuklarına, banka Genel Müdürüne operasyon yapabiliyorsa (Geçmişte MİT Müsteşarına yaptılar) orada bir iktidardan söz edilemez. Gözaltına alınanların masum çıkması halinde bile bu tam bir rezalettir.
Gece yarısına doğru biraz kendilerine gelebildiler. İktidar sözcüsü gazeteciler operasyonun arkasında ABD ve İsrail istihbaratının olduğunu gevelemeye başladı. Türkiye’nin İran ile yaptığı ticaretin bedelinin Halk Bank üzerinden ödeniyor olmasını operasyonun gerekçesi saydılar. Ancak bu açıklama AKP’li Fatih Belediye Başkanının, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu üyelerinin, ünlü müteahhitlerin ve bakan çocuklarının neden gözaltına alındığı sorusunu yanıtlayamıyordu.
Cemaat yanlısı basının bu savunmaya yanıtı birkaç saat sonra banka Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutusundan çıkan milyon dolarlar haberi ile geldi. İktidarın buna yanıtının bazı polis şeflerinin açığa alındığı şeklindeki haberler oldu.
Daha sonra gelen haberler operasyonun TOKİ ihalelerine uzandığını işaret ediyordu. TOKİ ihalelerindeki yolsuzluklar Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın TOKİ Başkanlığı dönemine uzanıyordu. TMMOB ve bağlı meslek odaları yıllardır TOKİ inşaatlarının mesleki denetimden kaçırıldığını ve bunlara ilişkin riskleri vurguluyorlardı. AKP iktidarı bu taleplere TMMOB ve bağlı odaları Devlet Denetleme Kurulunca denetlemeye alarak yanıt verdi.
Denetlemesi gereken, denetlenmesi gerekence zapt-ı rapt altına alınmak isteniyordu.
Geçen hafta, ucu bakan çocuklarına uzanan operasyonlar başladığında Türkiye trajikomik bir olay daha yaşadı. Polis operasyonlarının sürdüğü dakikalarda Resmi Gazeteyi ellerine alanlar TMMOB ile ilgili bir Bakanlar Kurulu Kararı ile karşılaştı. 12 Eylül döneminde çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname ile meslek odalarının idari ve mali denetimini bakanlıklara veren yetkiyi AKP iktidarı kullanmaya karar vermişti. Böyle bir yetkiyi 12 Eylülcüler bile kullanmamıştı.
İşin en garip tarafı ise 11 meslek odasını idari ve mali açıdan denetleme yetkisini alan kişi aynı günün sabahı, oğlu büyük bir yolsuzluk iddiası ile polis tarafından gözaltına alınan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar idi. Artık tuz kokmuştu.
Artık lağım patladı. Pandora’nın kutusu açıldı. Çatışma durdurulamaz boyutlara ulaştı.
Türkiye’nin bu günkü koşullarında hiçbir güç böylesi bir operasyonu ABD desteği olmadan yürütemez. Böyle bir operasyon cemaate birkaç gömlek büyük gelir.
Suriye politikalarında karaya oturan ve halk hareketi karşısında aciz kalan AKP iktidarı kendisini destekleyen güçlerin güvenini yitirmiştir.
Gönül isterdi ki AKP iktidarı dış destekli bir operasyonla değil halk hareketi ile alaşağı edilsin. Dış destekli böyle bir operasyonla düşen iktidara yine dış destekle talip olacaklar için bu bir ders olsun. Efendileri onları da bir gün benzeri bir operasyonla deliğe süpürür.
Bu işler taa ki okyanus ötesindeki haydut devletin deliğe süpürülmesi ve artık başka efendiyi kabul etmediğimizi kanıtlayıncaya kadar sürer.
Yorumlar kapalı.