31 Mayıs’ın ilk saatleriydi.. Birkaç gündür kesmeye çalıştıkları ağaçları bir
şekilde korumaya çalışıyordu 20-30 kadar vatandaş. Sabahın köründe başka işleri yokmuş gibi, yeşili, ağacı koruyan insanlara çevik kuvvetle, zabıtalarla saldırılmaya başlandı. Uyuyanlar vardı, öylece oturanlar vardı. Ne mi yapıyorlardı, “beton metropol”de son kalan ağaçları korumaya çalışıyorlardı.
Oradaki yürekli insanları sözüm ona gafil avlayanlar, saldırmaya başladılar. Vatandaşlar sabah ezanlarında gaza boğuldular, yerlerde sürüklendiler, darp edildiler, gözaltına alındılar. Suç? Suç, halkın parka girmesi, parkta oturması, çadır kurması. Orası zaten halkın değil mi, orada bulunanlar da halk değil mi? Değildi, çünkü Başbakan’a biat etmeyen herkes “öteki”ydi ve bastırılmalıydı.
Orada kurulan 3-5 çadırı yaktılar. İçeride biri var mı ne önemi var, yaktılar.. Yakarlardı, çünkü yakmak bu zihniyetin özünde vardı. Beğenmediklerini, onlardan olmayanları yakarlardı. Tıpkı Sivas’ta Madımak’ta yakanlar gibi.
“Kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikiniz” demişti Hz. Muhammed. Sözüm ona dindar olduklarını söyleyen iktidar mensupları bu hadisi bile dinlemedi. Başbakan buyurdu, Gezi Parkı “Allahın izniyle (!)” betondan bir AVM’ye dönüştürülecekti. Ağaçlar gidecek, beton gelecek, rant gelecek, yine cepleri para dolacaktı.
Bu anlattıklarım 31 Mayıs’ın ilk saatlerinde Gezi Parkı’nda yaşandı. Bu olaya, bu orantısız şiddete herkes tepki gösterdi; eylemler bir anda dalga dalga tüm şehirlere yayıldı, neredeyse tüm illerde, günlerce benim de katıldığım Gezi eylemleri başladı.
Sökülen ağaçlar, bozulan doğa, giden park, yapılacak AVM tabi ki tek neden değildi. Yaklaşık 11 yıllık iktidarında hükümetin baskıcı, kimseyi tanımaz, zulüm eden yönetim şekli birikmiş birikmiş ve halkın büyük bir kısmında patlama etkisi yaratmıştı.
Çiftçiye ananı da al git, vatandaşa sen oyu al da münasip bir yere ver demeler, her türlü küfür, hakaret, ufacık bir söz söyleyeni yaka paça götürme, eleştireni içeri tıkma, nasıl doğuracaksın, kaç çocuk yapacaksın, ne içeceksin, kimle kalacaksın, nasıl bir nesil olacaksın hepsini dayatma, Ergenekon, Balyoz, KCK, bozulan hukuk sitemi, yandaşa rant, ihale bizlere müdahale, konuşamazsın, yürüyemezsin, eylem yapamazsın, işçiye “ayaklar baş olmuş”, Ataya ve silah arkadaşlarına üç beş ayyaş demeler, istediğim yasayı çıkarırım, istediğimi çıkarmam, Anayasayı “Bana”yasa yaparım, bayramlarını kutlatmam, T.C.’yi silerim, insan haklarını tanımam, aydınlar öldürülür, devlet memurları da işin içinde olsun ses çıkartmam anlayışı, işçi, çiftçi, memuru, emekliyi, esnafı bitirme, bozuk ekonomik düzeni ile halkı çökertme, işsizlik, gençlerin hor görülmesi, kendilerine “gemicik”ler, halkı korkutma, hor görme, halka şiddet uygulama, halka çapulcu demeler, baskı, baskı, baskı uygulama.. Otur yerineler, sen kimsinler.. Biz biliriz, iyi biliriz, çok iyi biliriz, çok ama çok iyi biliriz, size soracak değilizler. Daha neler, neler.. Bunların hepsi, hatta dahası halkta büyük bir birikim yarattı..
Öyle bir hal aldı ki Türkiye, 3 kişiyi yan yana görse polislerini saldı bu iktidar. Bunu bazıları gibi oturduğum yerden söylemiyorum, 1 Mayıs 2013’te sadece öylece dururken, gözlerimin içine baka baka 5 metreden hedef gözeterek atılan gaz kapsülünü bacağına yemiş ve günlerce yatmış bir insan olarak söylüyorum.
Gezi Eylemlerinin başından sonuna kadar neredeyse her anında olan biri olarak ve de AKP’nin baskıcı, hukuk tanımaz, tahammülsüz, siyasi ahlaksızlığa, yolsuzluk-rüşvet bataklığına saplanmış iktidarında yetişen bir genç olarak yukarıda bahsettiğim bazı konulara bakıldığında bir tepki koymak lazımdı ve o tepki bu topraklarda neredeyse yüz yıllardır ilk defa konuldu.
Bizim vatandaşlarımızın mizacında tepki koymak yoktur ama herkes bilir ki bu toprakların insanları tepki koydu mu sağlam olur; öyle de oldu.
Çok sevdiğim özlü bir söz vardır : “Solucan dahi kendisini ezecek ayağa başkaldırır” diye. Evet doğrudur, köyde, bağda, bahçede bir solucana şöyle bir ayağınızı kaldırın basacakmış gibi bir saniyelik, göreceksiniz ki o solucan ayağa dikilecektir hemen. Bizler insanız, yani doğadaki en yetenekli ve zeki varlıklar. Hakları olan ve bunları kullanabilme yeteneği olan canlılar. İşte bu sebepten biz de doğrulduk ve dikildik Gezi Eylemlerinde halk olarak.
Tabi bu süreçte, tam 18 gün her türlü insan hakları ihlali, onur kırıcı davranış, cana ve sağlığa kast etme, hukuksuzluk gerçekleştirildi. Hedef alınarak atılan gaz kapsülleri, plastik mermiler birçok insanın vücudunda düzelmeyecek hasarlar bıraktı. Ankara’da Ethem Sarısülük polis kurşunu ile öldürüldü. Hatay’da Abdullah Cömert, Eskişehir’de Ali İsmail KORKMAZ! ve niceleri polis ve hükümet şiddeti ile öldürüldü.
Bilirsiniz, bahçede böcekler haşereler için ilaçlama yapılırken bile sebzelerin, meyvelerin, bitkilerin üstü örtülürken, insanların üstüne üstüne gaz bombaları atıldı, kimyasal sular sıkıldı. Yerlerde sürüklenenler, coplar, plastik mermi, hatta gerçek mermi kullanılması ve bugüne kadar ölen 10 vatandaşımız..
Vatandaşın demokratik hakkı olan toplantı ve gösteri yürüyüşü, ifade özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, yaşama hakkı, vücut bütünlüğünü koruma, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı baskıcı bir yönetimle engellendi. Saldırarak, öldürerek bu ülkenin vatandaşlarının ifade etmek istedikleri engellendi, millet bastırılmaya çalışıldı. Peki, hani milli irade, hani halkın istedikleri, hani “Yeter Söz Milletindir” sloganları? Millet haddini bilecekti, eğer Erdoğan gibi düşünüyorsa, ona oy veriyorsa elbette ki söz milletindi.. Yoksa söz daima kendinindi.
Bunları söyleyenler, halkı kandıranlar, polisi halka karşı kullanıp, milleti birbirine kırdıranlar, durup dururken gaz attıran, su sıktıranlar “polise emri bizzat ben verdim, polis adeta bir kahramanlık destanı yazdı” diyenler, bu dünyada ya da ahrette yaptıklarınızı çekeceksiniz bundan eminim.
Sonuç olarak, Gezi Parkıyla başlayan ve milletin kendisini yönetenlere “artık yeter, sesimizi duy ve bizi biraz olsun dinle” diyen direnişin yıl dönümündeyiz. O gün Türkiye’de birçok şey değişti, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İstenildiği kadar seçim kazansın aynı parti, yine de bu tepki yönetim anlayışı değişene kadar bitmeyecek.
Halk unutmayacak.. Pes etmeyecek..
Not: Haklarını almak için grevde olan Yenişehir Şişecam işçilerine, çalışanlarına selam olsun. Haklarını alana kadar devam edecek grevlerini canı gönülden destekliyorum.
Yorumlar kapalı.