Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de beş milyon civarında ev genci var. Bu durum şunu gösteriyor. Her üç gençten biri ev genci. Peki, kim bu gençler, onlara neden “Ev genci” diyorlar?
Bu gençlerin çoğu üniversite mezunu. Aralarında üniversiteyi yarıda bırakanlar da var. Uzun süre iş aradılar. Aldıkları eğitime uygun bir iş bulamadılar. İş bulabilenlere verilen ücret ise yol paralarını ve ev kiralarını bile karşılamadı.
Yeni mezunları neredeyse bedavaya çalıştırmak istiyorlar. İşe alımlarda liyakati ve donanımı değil yandaşlığı esas alan bu bozuk düzen onları eve hapsetti. Sistemin dışında kaldılar. Beş milyon genç hayattan koparıldığı için çok büyük bir değer ziyan oluyor.
Herhangi bir işte çalışmıyorlar ve iş aramaktan vazgeçtiler. Düşük kaliteli işleri ve kötü koşulları reddediyorlar. Evlenmiyorlar. Aile kurmak ve çocuk yapmak istemiyorlar. Ailelerinin yardımlarıyla geçiniyorlar.
İş yaşamından uzak kaldıkları için yeteneklerini ve birikimlerini gösteremiyorlar. Öz güven sorunu yaşıyorlar. Kendilerini değersiz hissetmeye başlıyorlar. Yalnızlık ve çaresizlik duygusu onları bunalıma sürüklüyor. Kabuğuna çekiliyorlar. İletişim alanları sosyal medya ile sınırlı kalıyor.
Ailelerinin yardımıyla ve şefkatiyle hayata tutunmaya çalışan ev gençleri, süreç uzadıkça psikolojik kaynaklı sorunlar yaşamaya başlıyorlar. Sosyal dışlanmışlık yaşadıkları için çevresiyle iletişim kurmakta zorlanıyorlar. Umutsuzlar. Öfke kontrol bozuklukları, kaygı bozuklukları, depresyon, hiçlik takıntısı vb. sorunlarla baş etmeye çalışıyorlar.
Bu gençler iş aramaktan vazgeçtikleri için Devlet İstatistik Kurumu onları işsizlik rakamları arasına dahil etmiyor. Ülkeyi yönetmeye çalışan iktidar daha kestirme bir yol buldu. Bu zihniyete göre, gençler iş beğenmedikleri için evlerinde oturuyorlar.
Bu gençlere” İş beğenmiyorlar” demek çok anlamsız ve düpedüz iftira. Bu gençler iş aramaktan yoruldukları için, ümitlerini yitirdikleri için evlerinde oturuyorlar. Pek çoğu mülakat mağduru. Rejim, devlet kurumlarını yandaşlarla, liyakatsizlerle, donanımsızlarla doldurdu ve sistem kilitlendi. Bu gençler daha ne yapsın? Yirmi beş yaşına gelen bir genç, “Çırak olmaya geldim.” dese bile iş bulamaz ki!
Bu gençler, ülkemizde küçük bir azınlığın hem de hiç emek vermeden milyonları götürdüğünü görüyor. Bu adaletsizliklere, bu çürümüşlüklere, bu haksızlıklara tepki gösteriyorlar. İşte bu yüzden evlerine kapanıyorlar.
Gençlerin işsiz bırakıldığı bir toplumun geleceği olmaz. O toplumda huzur ve güven sağlanamaz. Beyin göçü engellenemez.
Düşmanımın bile işsiz kalmasını istemem çünkü işsizlik demek vara yoğa sinirlenmek, değerini sorgulamak, içe kapanmak, durgunlaşmak, hayalsiz kalmak, yaşama sevincini yitirmek ve gecenin bir saatinde yatağında hüngür hüngür ağlamak demektir.
Ermeniler, kendilerine haksızlık yapan, zulmeden, acı çektiren kişilere “İşsiz kalasın!” diye beddua ederler. İşsizlik dünyanın en zor işidir ve insana her türlü kötülüğü yaptırabilir. İşsizliğin yaygınlaştığı toplumlarda yolsuzluk, cinayet, hırsızlık, intihar olayları artar. Toplumsal çözülme hızlanır.
Patronların çalışanlar üzerinde kullandığı en caydırıcı silah işsizlerdir. Çalışanlar işsizlikle terbiye edilir. İşsiz kalmayı göze alamayan insanlar en temel haklarından bile vazgeçerler.
Birkaç gün önce ev gençlerinden biriyle karşılaştım, selamlaştık ve sordum:
“Nasılsın?”
“Nasıl olayım Hocam! dedi. Akmasına izin verilmeyen bir nehir gibiyim.”