Sermayeyi elinde tutan sınıfın mantığını en iyi açıklayan söz şudur: “Parayı veren düdüğü çalar.”
Karl Marks’ın dediği gibi, “Kapitalist düzenin para babaları, gölgesini satamayacağı bir ağacı keserler.” Kar sağlama düşüncesini esas alan bu sistemde yeterince bencil ve acımasız değilseniz ayakta kalamazsınız.
Bu sistem insanlardaki aç gözlülük, kıskançlık, oburluk, öfke, yıkıcılık, cahillik, paraya olan düşkünlük gibi kötü özellikleri kışkırtarak ve sömürerek iktidar olur.
Kapitalistler, emekçilere yük hayvanı muamelesi yaparlar. İnsanlarımızı ölümüne çalıştırırlar, borçlandırırlar ve köleleştirirler.
Emekçilere aba altından sopa göstererek bazen de sopa ucunda havuç uzatarak sindirmeye çalışırlar. Emekçiler, sömürü sarmalından kurtulamazlar. Amaç, “Kaçış yok!” düşüncesini şırınga etmek ve uysallaştırmaktır.
Kapitalist sistem yeryüzündeki organize işlerin en büyüğü ve en acımasızıdır. Vahşi sömürüsünü devam ettirebilmek için düşünmeyen, sorgulamayan, direnemeyen bir kitle yaratır. Bunun için din olgusunu sistemli şekilde kullanır. Onlara: “Sabredin, şükredin, nankörlük etmeyin!” der. İşsizler ordusuyla tehdit etmeyi, azarlamayı ve aşağılamayı ihmal etmez.
Tüketiciler açısından baktığımız zaman durum şudur:
Bu düzen insanları daha çok tüketmek için kışkırtır. Bunun için yapay talepler yaratır. Bu düzende kişi, kredi kartlarının limiti kadar insandır. Onlar insana insan olarak bakmaz, müşteri olarak bakar.
Bu ekonomik sistem paranın despotizmidir. Gerekli gördüğü zaman güç kullanmaktan, kan dökmekten çekinmez. Zeki ve yaratıcı insanlar bu para babalarının emri altında ziyan olurlar. Patronlar için her şeyin ölçüsü paradır. Düdüğü çalmak istiyorsan parasını ödemen gerekir.
Kapitalist düzende insanlar dinlenmeye, düşünmeye, eğlenmeye hatta konuşmaya fırsat bulamazlar çünkü kendilerinden istene şudur: “Çalışın, çalışın, şükredin ve susun!”
Sermaye sınıfının temsilcileri insanları işsizlikle korkutur ve onları adeta köle durumuna getirir. Sonra ezdiği bu insanlara dönüp şöyle der: “Sabredin! Siz de bir gün patron olabilirsiniz ama bunu başarmak için çok çalışmalısınız. Kölelik görevlerinizi çok iyi yapmalısınız.”
Bu sistem, gecekonduda yaşayan emekçilere zengin olma hayali yaşatarak, patron olma masalı anlatarak varlığını sürdürür. Amaç onları koşu bandından indirmemek, çatlayıncaya kadar koşmalarını sağlamaktır.
Patron, fabrikasını yeni teknolojilerle geliştirince işçilerin çalışma saatlerini azaltmak yerine yarısının işine son verir. İşlerine son verilenlerin nasıl geçinecekleri, ailelerine nasıl bakacakları, sağlık durumları onun sorunu değildir. O, limonu yeterince sıkmış ve kabuğunu atmıştır.
Dünyadaki tüm sorunların, sefaletin, açlığın, yolsuzlukların, adaletsizliklerin, doğa katliamının sorumlusu kapitalist düzendir. Bu düzen insanları ruh hastası yapar.
Bu sistem, ayakta kalabilmek ve daha çok sömürebilmek için kendini sürekli geliştirmek ve tüketim pazarları oluşturmak zorundadır. Bunun için ürettiklerini tüketecek savurgan kitleler üretir. Böylece üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan, borç batağına saplanan ucube bir sınıf oluşur.
Kapitalizm, insanın insan tarafından sömürülmesi ve görünmez bir elin insanlığa sarkıntılık etmesidir.