Geçtiğimiz hafta bu toprakların şanlı tarihindeki en önemli olaylardan, hepimizin kaderinde bir dönüm noktası olan, Çanakkale Savaşı’nın 100. Yılını kutladık.
Kutladık, çünkü dünyanın o dönemde bilinen tüm güçlerine, yedi düvele karşı bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi sonucu zaferle taçlandırılan, 1. Dünya Savaşı’nın İttifak Devletleri için kazanılan “tek” cephesi olan savaştı, Çanakkale.
Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, daha nicesi, binlercesi özgürlük ve bağımsızlık için savaştı. Garbın afakını sarmışken çelik zırhlı duvar, nice yiğitler bu mekanik kuvvete karşı süngüyle çarpıştı.
“Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak”tı. “Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum” demişti Mustafa Kemal Atatürk. Herkes en fazla 3 dakikaya öleceğini bilerek vatanı uğruna savaşıyordu. Çünkü Çanakkale düşerse, önce İstanbul, sonra tüm Anadolu düşecekti.
İşte bu yüzden, santim santim küçücük bir toprak parçasını, tüm Anadolu’yu koruduklarını bilerek savundu bu toprakların güzel insanları.
Çanakkale’nin en büyük kahramanı ve savaşın seyrini değiştiren kişi Mustafa Kemal Atatürk’tü. Anafartalar Kahramanı Yarbay Mustafa Kemal Atatürk, emrindeki birliklerden 57. Alayla birlikte, en ilerilere korkmadan atıldı. Emrindeki yiğitler, dönmeyi düşünmediler. Birbirlerini bırakmayı düşünmediler. Korktular mı, korkmuşlardır elbet. Ama vatandı, bağımsızlıktı, özgürlüktü, insanlıktı uğruna savaştıkları.
Okullusu, mezunu, okumuşu, okumamışı savaşırken bu toprakların insanları “er (adam)” gibi; bir sömürge ülkesi haline getirilen, saltanatından başka hiçbir şey düşünmeyen bir hükümdar tarafından yönetilen Osmanlı Devleti’nin tüm ordu kademeleri yabancılara verilmişti. Ordu Komutanı Limon Van Sanders Paşa (!) idi mesela, Genelkurmay ikinci başkanımız Bronsart Von Schellendorf Paşa (!) idi… İstihkam Komutanı, İstihbarat, Donanma, tüm komutanlıklar Almanların elindeydi. Hatta Seyit Onbaşı yüzlerce kiloluk top mermisini kaldırmaya çalışırken, karadan çıkartma yapan düşmana Mustafa Kemal Atatürk askerleriyle yürürken, Limon Van Senders Paşa başka bölgelerde sözüm ona keşifteydi.
Ve tam 100 yıl geçti aradan..
Çanakkale Geçilemez(di)!
Sömürgeye karşı savaştık, bir sömürge olduk. Özgürlüğümüz için savaştık, özgür bir devletten çok uzaklaştık. Bağımsızlığımız için savaştık, dünyanın hakim güçlerinin ileri karakolu olduk. İnsanlarımız için savaştık, hem insanlığımızdan olduk, yeri geldi birbirimize düştük, hem de insanlarımızı kaybettik, oralı bile olmadık. Barış için savaştık, zira biz savaşmak istemedik, bu topraklarda barışı unuttuk, bölgemizde savaşı körükleyen olduk. Çanakkale birlik, kardeşlik diyarı oldu o tarihte bizim için, bugün kardeşlik de kalmadı, birlik de kalmadı herkes için. Tam 100 yıl geçti, o tarihte başımızda padişah vardı, bugün de başımızda padişah heveslisi.. Demokrasi yoktu o tarihte, demokrasiyi düşleyenler vardı Atatürk gibi, bugün de demokrasi sakat, hukuk darbeli.. Çanakkale bize büyük balığın her zaman küçük balığı yutamayacağı öğretmişti, bugün ise bizler küçük balıktık, bizleri büyük balık yemeli. 100 yıl önce de halk sefalet içindeydi harap bitap, şimdi de farklı değil halkın hali harap.
Geçilmedi o tarihte Çanakkale, teşekkürler, minnetler tüm yiğitlere.
Bizlere düşen, bugünü görüp, belki de bugünkü halimize utanıp, bir şeyler yapmalı acele..
Son olarak, bazıları uğraşa dursun Atatürksüz bir Çanakkale yaratmayla. Koltuğu için dini-imanı alet eden, güçsüzlüğünden, elalem istedi diye elalemin savaşına giren, kendisi saraylarda otururken milletin evlatlarını hoyratça ateşe sürenler varken; vurulan, yaralanan; kendisine bağlı bulunan tüm cephelerde başarı kazanan Mustafa Kemal Atatürk’ü bazıları sözüm ona unutturmaya çalışsın. Başaramazsınız ya, çalışın belki olur.
Yorumlar kapalı.