YENİŞEHİR’ DE BAKIRCILIK, BIÇAKÇILIK ve ÇARKÇILIK

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

1950’li yıllarda İlçemizde bakırcılık, bıçakçılık ve çarkçılık pek gelişmediği için, bu işleri yapan ustalardan Bakırcı Mustafa Dereli (1934-2002) İstiklal Caddesi No: 14-16 da, Bıçakçı İbrahim Testereci (1917-1986) İstiklal Caddesi No: 20 de ve Çarkçı Mustafa Akman (1913- 1997) Çayır Mahallesi Tahıl Caddesi No:11 de çalıştıklarını bilirim.

Bakırcı Ustası Mustafa Dereli; Süleyman Dereli, Hakan Dereli ve Tufan Dereli’nin babalarıdır. Kuzeni Ömer Dereli  (1946) ise ortaokuldan arkadaşımdır.  Geçen ay, Irgandı Köprüsündeki Dereli Kafe de Ömer Dereli’yi ziyaret edip, neler konuşmadık ki?

Şöyle diyordu:

Dedem Osman Dereli (1875-1948), Yunanistan’ın Mora Yenişehir’inden göç ederek babalarıyla birlikte Bursa Yenişehir’in Ulucami Mahallesi Ferah Sokak No: 8 deki evlerine yerleşirler. Amcamlar, babamlar ve bizler hep bu evde dünyaya gelmişiz. Dedem ticaretle uğraşıp, çeşitli işler yapmış.  Ağırlıklı olarak leblebi ticareti yaptığı için, lakabımızda Leblebiciler olmuş. Dedemin üç oğlu, iki de kızı olmuş.  Büyük amcam Ömer Dereli (1907-1939), ortancaları babam Kamil Dereli (1920-1996), küçük amcam da Süleyman Dereli’dir (1924-1984). Ömer Amcam genç yaşta ölünce, oğlu Mustafa Dereli de (1934-2002)  küçük yaşta yetim kalmış. Babam İstiklal Caddesindeki işyerinde saraçlık, Süleyman amcam Hal Caddesinde, dayım Hasan Gürses ile birlikte bakır ticareti yapmışlar. Fakat ilçede bakır imalatı yapan olmadığı için, Mustafa Ağabeyim ilkokulu bitirince, babam onu bakırcılık mesleğini öğrenmesi için İnegöl’e göndermiş. Büyük dayımız Abdullah Moralı da o zamanlar İnegöl  Ziraat Bankası Müdürü imiş . Mustafa Ağabeyim de onların yanında askere gidinceye kadar kalmış. Bakırcılık mesleğini de burada öyle öğrenmiş. Babamla ortak olarak İstiklal Caddesinde bakırcılık imalatına başlamışlar. Bu dükkânda satın alınan bakır levhalardan, tahta tokmak ve özel çekiçlerle dövme usulü her türlü ürünleri imal ettiklerini hatırlarım. Burada imal edilen ürünler Cumhuriyet Caddesindeki dükkânımızda da satılırdı. Bu işyerimizde ayrıca zücaciye çeşidi de bulunurdu. Çünkü o yıllarda düğün, dernek ve sünnet cemiyetlerinde dürü diye ifade edilen hediyelik eşya için, bakır ve züccaciye ürünleri tercih edilirdi. Bakırdan olan bu ürünleri sıralayacak olursak bakraç, bardak, cezve, güğüm, kazan, leğen, mangal, sürahi, tabak, tava, tencere, tepsi vs… Mustafa Ağabeyimin yapmış olduğu kazanlar çevremizde çok ünlüydü. Bu ortaklık fazla sürmeyince, işyerini Eski Hal içindeki dükkânına taşımıştı. Burada imalattan ziyade hazır alıp satmaya başlamıştı. Tekrar İstiklal Caddesine gelerek dükkân satın almıştı. Burada mesleğine devam ederken, 1980’li yılların sonlarına doğru rahatsızlanmıştı. Sağlık nedenleriyle işini bırakmak zorunda kaldı. On yıldan fazla bu şekilde yaşadı. Bu arada büyük oğlu Süleyman bu mesleği bir müddet sürdürüp sonunda tamamen bıraktıklarını duymuştum.

Fikret tesitereci
Fikret tesitereci

Bıçakçı Ustası İbrahim Testereci, Fikret Testereci ve Behçet Testereci’nin babalarıdır. Ortaokula giderken, her gün bu dükkânların önünden gelip geçerdik. Daha düne kadar ömrünü tükettiği bu iş yerinde torunu Ertunç Testereci çalışıyordu. Buraları yıkılınca şimdi ise ata mesleğini İstiklal Caddesindeki yeni işyerinde sürdürmektedir.

Bıçakçılıkla ilgili olarak İbrahim Usta’nın büyük oğlu, mahalleden arkadaşım Fikret Testereci’nin (1944)  05.Mart.2013 tarihinde hazırlamış olduğu dosyayı, 18 ay sonra, bizden kaynaklanan gecikmeyle de olsa, Uluyol Caddesi Altın Handaki ofisinden geçen ay içinde teslim alıp, o yazıyı sizlerle aynen paylaşmak istedim.

Dükkan fotosu ve İbrahim testereci fotosu

 

“ Yenişehir’de bıçak imalatına 1934 yılında ilk defa başlayan rahmetli babam İbrahim Testereci’dir. Henüz 17 yaşında iken İnegöl’den gelerek Ulucami Mahallesi İstiklal Caddesi No: 20 de ki ahşap olan o küçük iş yerinde başlamış. 1986 yılına kadar bizzat kendisi bıçakçılık mesleğini sürdürmüştü. Ölümünden sonra da rahmetli kardeşim Behçet Testereci (1949-2000)  devam etmişti. Ondan sonra da yeğenim Ertunç Testereci ata mesleğini 2012 yılına kadar o eski işyerinde, şimdi ise İstiklal Caddesindeki 28 No.lu yeni mekânında sürdürmektedir. Her şeyin teknoloji ile değiştiği gibi, bıçakçılıkta yerini bu fabrikasyon bıçakçılığına bırakmıştır. Babamın imal ettiği şerit şeklindeki çeliklerin bıçak boyu 15-20 cm. kadar kesilerek el ya da ayakla çalışan deri körüğün önündeki kömür ocağında kor haline gelene kadar ısıtırdı. Demir maşa ile kor halindeki bıçak yüzlerine,  örs üzerinde çekiç yardımıyla bıçak formu verirdi. Bu kızgın çelikler yağlı bıçak yüzlerini ( çelik kısımlar böyle adlandırılır) odun talaşında yağlardan arındırır, daha sonrada sap kısımlarına matkap ile iki veya üç delik açıp, saplara ağaç veya boynuz yardımıyla tutulacak şekilde form yapardı. Sonunda da ağız kısımlarını bileyerek keskinleştirirdi. Sadece ekmek veya meyve bıçakları yapmaz, küçük cep çakıları ile bağ bıçaklarını da imal ederdi. Bağ bıçakları ayrı bir hüner isterdi. Bıçaklar gibi kömür ocağında kızarıncaya kadar ısıtıldıktan sonra, örste form verirdi. Bu bıçaklara form vermek ayrı bir ustalık ve hüner isterdi. Bunlara yarım ay şeklinde kavis verirken, uç kısmı sivrilir, mümkün oldukça bu bıçkı saplarını uçlarına doğru inceltirdi. Bunları yapmak çok ince ustalık isteyen işlemlerdi. Bıçkılara da, bıçaklar gibi yağ tepsilerinde su verirdi. (Sertleştirme işlemine su verme denir). Daha sonra keskin taraflarını motorda (bileme aparatlarına motor denir) bilerdi. Bilenmiş bıçkı yüzlerine yine bıçak gibi sap yapardı.  Bu sapların elde kaymaması için, ayrı form vererek aynı dizaynı sağlardı. Sonra da mengeneye takarak bıçkı ağızlarına ufak el eğeleriyle dişler açardı. Diş açma işlemi de çok hüner gerektirirdi. Çünkü bu dişler aynı büyüklükte, düzgün bir sırada ve eğimde yapılırdı. Rahmetli babam, komple bir sanatçıydı diyebilirim. Zira bıçak, çakı, bıçkı imalatından başka, marangoz el testeresi ile hızar testeresi dişlerinin bileme işlerini de yapardı. El emeğinin yoğun olduğu bu işlemlerde bileme sonrası ise testere dişlerine çap verirdi. Dişlerin biri sağa meyil verilirken diğeri sola meyil verilirdi. Bu işleme de çap verme denirdi. Bahar ve yaz mevsiminde bıçak, çakı ve bıçkı ağırlık imalat olurken, sonbahar ve kış mevsimlerinde de hayvanların tımarı için gerekli olan tarakları imal ederdi. Bu tarakların elle tutulan ahşap yerleri gürgen ağacından olurdu. Tarak kısmına ise diş açma işlemi yapardı. Günümüzde ise bu işlemlerin çoğu fabrikasyon olarak üretilmektedir. Babam bu mesleğini atalarından öğrendiğini, dedesinin de aynı işi yaparak İnegöl’de yaşadığını söylerdi. Sülalemiz bıçakçı olduğu için, Osmanlı döneminde orduya pala ve kılıç imal ettiklerini büyüklerimizden duyardık. Babam beni de bıçakçı yapmak için uğraşmıştı. Rahmetli annem ise babama (Bıçakçı; o çocuk okuyacak, bıçakçı olmayacak) dediğini çok iyi hatırlıyorum. Çünkü babamın geliri bizi geçindirmeye yetmiyordu. Yenişehir’de bir bıçakçı bile ancak geçinebiliyordu. Kardeşim Behçet Testereci’de (1949-2000) bu ata mesleğini aynı mekânda uzun yıllar sürdürmüştü. Şimdi ise oğlu Ertunç Testereci bu mesleği yeni işyerinde başarıyla sürdürmektedir,” diye yazıyordu.

Mustafa Akman
Mustafa Akman

Dişçi Berber Abdullah Akman’ın (1873-1945) büyük oğlu olan Çarkçı Mustafa Akman’ın Hal Caddesindeki 11 No.lu dükkânında oğlu Ali Akman (1933-1995) ile birlikte bileme işlerini yaptıklarını, hatta Mustafa Usta’nın burnun ucuna kadar inen siyah kalın çerçeveli gözlüğüyle çalıştığını çok iyi hatırlarım. Dükkânda hem motorla, hem de ayak pedalıyla çalışan bileme makineleri vardı. Baba oğul bütün gün burada çalışırlardı. Bıçak, bıçkı, çakı, satır makas, ustura gibi kesici aletleri bileyip parlatırlardı. Bu işleri yapan ustalara eskiden çarkçı denirdi. Bileme işleri kösele taşında yapılırdı.

Kösele taşının altında su dolu bir kap bulunurdu. Elle döndürülen kösele taşının sürtünmeden dolayı ısınmasıyla, bilemesi yapılan çelik malzemenin, su kaybının olmamasını, bu su kabı sağlar ve çelik malzemeyi soğuk tutardı. Mustafa Akman’ın 1950’den önceki işyerinin Çarşı Camii’nin kuzeyindeki eski belediye dükkânlarında bulunduğunu, dükkân komşusunun da Terzi Mehmet Ezer olduğunu küçük kardeşi Süleyman Akman’dan (1933) öğrenmiştim. Mustafa Akman’ın son faaliyet gösterdiği Hal Caddesindeki işyerinde, bir-iki yıldır aynı işi yapan Bıçakçı Ahmet Kaba faaliyet göstermektedir.

Ayrıca Beysel Çarşısında bu meslekle uğraşan Berber Hasan Topoğlu’nun küçük oğlu İbrahim Topoğlu’nu (1962), ilk kez Koç İlköğretim Okulunda sergilenen bir tiyatro sahnesinde seyretmiştim.  Profesyonel bir sanatçı gibi, oyunu sürükleyip götüren İbrahim Topoğlu olmuştu. Hemen ertesi günü dükkânına gidip kendilerini tebrik ettiğimde, tiyatro sahnesinin tozunu 1976 yılında Park Sinemasında sahnelenen bir oyunda tek replik rolü ile aldığını, daha sonra amatör olarak Karagöz, Meddah karakterleriyle orta oyunlarında fırsat buldukça arada devam ettirdiğini, 2000’li yıllarda ise Bursa Devlet Tiyatrosunun yönetmenlerinden Cengiz Erdem elinden tutup Bursa’daki tiyatro camiasıyla tanıştırınca, bu sanatın sevdalısı olduğunu,  daha sonra da kendisinin hem yönetmenlik,  hem de oyuncu olarak tiyatroyu devam ettirdiğini belirtirken,  berber ve bileyiciliğin dedesinden geldiğini, daha önceleri de soyadlarının Top olduğunu vurguluyor ve bu meslekle ilgili söze de şöyle başlıyordu;

Rahmetli Dedem Mehmet Topoğlu (1898-1966) berber olduğu için bizlere de “Berberler” derlermiş. Eskiden berber bıçakları ustura olduğu için, usturaları, makasları ve benzeri kesici aletleri de dükkânının bir köşesinde dedem kendi bilermiş. Daha sonra babam Hasan Top (1927-1982)  Berber Mustafa Mumcu’nun yanında yetişerek o da berberliği uzun yıllar farklı mekanlarda yapmıştı. Bunun yanında da dükkânının bir köşesinde dedem gibi bileme işlerine devam etmişti. Vefatından sonra bu işleri Çayır Mahallesi Şeref Sokakta No:10 da ki işyerini ben devir alıp 2000 yılına kadar burada çalıştım. Aynı yıl annem rahmetli olunca, bu kez iş yerimi aynı sokakta olan Hüseyin Ferik’in (Ceketsiz)  dükkânına taşıdım. Burada da yedi yıl çalıştıktan sonra 2007 yılında Beysel Çarşısı’na gelerek halen bu mekânda çalışmaktayım,” diyordu.

Mehmet Topoğlu ile Hasan Topoğlu
Mehmet Topoğlu ile Hasan Topoğlu

Meslekleri uğrunu hayatlarını yitiren ustalarımızı, kalfalarımızı ve bütün çalışanlarımızı rahmetle anarken, hayatta olanlara da esenlikler dilerim.

Ayrıca bana bilgi ve belgeleriyle destek olan başta İlçemiz Nüfus Müdürü Fahrettin Sözlü’ye, Ömer Dereli”ye, Fikret Testereci’ye, Ertunç Testereci’ye,  İbrahim Topoğlu’na ve Fatih Beysel’e teşekkürlerimi sunarım.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
YENİŞEHİR’ DE BAKIRCILIK, BIÇAKÇILIK ve ÇARKÇILIK

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.