Kurban Bayramının Tadı Dillerde Kaldı

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

tyc

Tarih: 7 Mart 1963. Kara Mümin’in küçük oğlu Semerci Selahattin Doran nişanlısı için Kurban Bayramı nedeniyle hediye olarak bir koç almış ve süslemiş. Sonra da nişanlısı (Saraç Ahmet Ülker’in kızı) Lütfiye Ülker ile birlikte bu fotoğrafı çektirip o günü belgelemişler.

s.107

Her Kurban Bayramında bir hüzün sarar yüreğimi. Çocukluğumda bu duyguyu daha yoğun hissederdim. Özenle bakımını yaptığımız, çocukça bir sevgiyle büyüttüğümüz, ailemizin bir parçası oluveren, her gün gezdirmekten zevk aldığımız; Garip, Karagöz, Pamuk, Kabak ya da Koçum gibi isimler verdiğimiz bu kurbanlıklar kesilirken hüzünlenirdim.

Ne gariptir ki, sofraya konulan kavurmasını afiyetle yerken, aldığımız keyifte bir başka olurdu. Bütün kurbanlıklar eski hayvan pazarında (İtfaiyenin bugünkü yeri) satılırdı. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar köylerden ve ilçe merkezinden getirilir, burada satışa çıkarılırdı.

Pazarlık anı ise görülmeye değerdi. Tutuşan eller, aracılar tarafından “hayırlaşmadan” bırakılmaz, “hayrını gör” sözleriyle pazarlık biterdi.

Satılan her kurbanlıktan Belediye rüsum alırdı. Bu pazarda her şey seyyardı. Lokantacı, köfteci, kahveci, kavuncu, karpuzcu bayramı burada yapardı.

Bizler de “Kırk para bardağı, kırk para bardağı” diye bağırarak, testilerde su satar, kazandığımız parayı eve götürürdük.

Çarşı esnafı ise alışverişlerini İstanbul’dan yapar, bayramlık çeşitlerinin vitrinlerini hazırlardı. Rafların ve malların bir albenisi olurdu.

Fiyatlar Bursa’dan daha ucuz olduğu için, oraya gitmeye gerek duyulmazdı.

İlçedeki alışverişlerde para söz konusu değildi. Vade farkı, çek, senet bilinmezdi. Herkes birbirine güvenir, sözler senet gibi geçerli olurdu.

Sayıları 20’den fazla olan, manifaturacı, ayakkabıcı ve terzi esnafı teknolojik gelişmelere yenik düştü ve sayıları gitgide azaldı.

Arife günleri ise sokak ve caddeler; fotoğrafta olduğu gibi, nişanlı kızlara oğlan evinin hediye olarak aldığı, boynuzlarında elma, üzerinde hediyelik eşyalar ve gelin telleriyle süslenmiş kurbanlık koçlarla renklenirdi.

Bu görüntüleri de zamanın fotoğrafçıları Hasan Baba (Karahan), Foto Sema Selahattin Özbek ve Cemal Zirek, bayramlardan birkaç gün önce çekmeye başlardı.

Fotoğrafçılar harıl harıl bayramlık fotoğraf çekmeye çaba harcarlardı.

Bayram sabahları, şimdilerde de olduğu gibi yaşanırdı.

Kavurmalar yenildikten sonra, bayramlaşma aile büyüğünden başlar, evin damadı varsa, gelmesi beklenirdi. Çünkü eve ilk bayramlaşmaya gelen evin damadı olurdu. Tatlı olarak baklava, kadayıf, revani, kalburabastı, dilberdudağı ve şekerpare yapılırdı. Damadın ilk bayramı ise, tatlı tepsisinin açılışı ona yaptırılır, sürpriz olarak tatlı dilimlerinin arasına para ya da altın saklanırdı. Bulması için birkaç dilim fazla yedirilir, sonuç da zaferle biterdi.

Çocuklar ellerinde özel yapılmış çanta ve torbalarıyla hısım, akraba, konu komşu demeden hepsini ziyaret ederlerdi. Karşılığında para, çikolata, şeker, leblebi, kuru üzüm, kabuklu fıstık, iğde, keçiboynuzu ikram edilirdi.

Toplanan paralar ise, birkaç gün önceden Kelem Pazarı’nda hazırlanan (Bugünkü Ticaret Odası ve Belediye dükkânlarının olduğu yerler) Makineci Hasan Baykara’ya ait ahşap dönme dolaplarda ve kiralık bisikletlerde harcanırdı.

Oyuncak satan Paket Hüseyin, Tatar Bayram, Poker Hasan ve Arnavut İlyas çocukların alışveriş yaptıkları bakkal dükkânlarını işletirdi.

Bir de Tintin’in dedesine ait Çayır Mahallesi’nde ahşap dönme dolaplar vardı. Tintin komşumuzdu ve bu dolaplara bedava binmek için çareler arardık.

İlk günü para toplayıp, eğlenerek harcardık. Gün kavuşurken kapımızın önünde eğlence ve oyunumuz sona ererdi. Ertesi gün, tüm yorgunluğumuzu unutmuş olarak uyanırdık

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Kurban Bayramının Tadı Dillerde Kaldı
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.