Böyle buyurmuştu..
Derhal soruşturma açıldı ve tam 5.5 ay sonra Savcılığa davet edilerek ifade vermesi istendi Can Dündar ve Erdem Gül’ün..
Oysaki bu yapılan bir gazete haberi olduğu için, soruşturma 4 ayda sonuçlandırılmalıyken bu yasal hüküm ihlal edilmişti.
Dahası Anayasa’nın ve Basın Kanunu’nun amir hükümlerine göre basın mensupları tutuksuz olarak yargılanması gerekmekteydi, bu hüküm de ihlal edildi.
Can Dündar ve Erdem Gül, 5.5 ay hiçbir yere gitmedi, kaçmadı, göçmedi, işini yani gazeteciliğini yaptı. Delil karartmadı, zaten karartılacak ne bir delil ne de bir suç vardı. Yani tutukluluk için gerekli şartlar oluşmamasına rağmen, Savcılık tutukluluk istemi ile mahkemeye sevk etti Can Dündar ve Erdem Gül’ü..
İşte bu haberi öğrendiğimde, o zaman net olarak anladım, talimat yukarıdan gelmişti..
Savcıların, hakimlerin, hukuka, kanunlara uymadığı, “bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu” diyenlerin, mahkemeleri, insanları hizaya sokma aracı olarak kullandığı bir dönemdeyiz.
Ne acı ki böyleyiz..
Oysa Can Dündar ve Erdem Gül, gazetecilik faaliyeti yaptı. Uluslar arası anlaşmalarla korunan basın ve ifade özgürlüğünü kullandı. Dahası, demokratik ülkelerde halkın bilgi edinme hakkı vardır.
Hükümet gayri resmi olarak, devleti zan altına bırakacak, uluslar arası arenada sıkıntıya sokacak bir şey yaparak nereye gittiği belli olmayan bir gruba Tırlarla silah taşıdı.
Orta Doğu kan gölüne dönmüş, komşu Suriye’de iç savaş bizzat hükümet tarafından çıkartılmışken, Tırlarda hem de insani yardım, ilaç ve gıda malzemesi olduğu söylenirken buradan silah ve roketlerin çıkması skandal değil midir? Hadi skandalı geçtim, bu bir haber değil mi? Bunun haber değeri yok mudur?
Eğer ki, birileri hukuka aykırı, usulsüz bir iş yapıyor, savaşa silah taşıyorsa, bunu haber yapanların değil, eğer illa birileri yargılanacaksa bu silahları taşıyanların yargılanması gerekmez mi?
Kaldı ki, unutmayalım, ilk önce ilaç ve gıda yardımı taşınıyor dendi, sonra silahlar çıktı, bu sefer Bayırbucak Türkmenlerine silah gönderiliyordu dendi, aylar sonra da Cumhurbaşkanı silah taşınmışsa ne olacak çıkışını yaptı. Başbakan Bayırbucak Türkmenlerine silah gönderiliyordu derken, Başbakan Yardımcısı Türkeş vallahi de billahi de Bayırbucak Türkmenlerine silah taşınmıyordu dedi. Bence de, bu silahlar başka bir yere gidiyordu, IŞID ya da türevi bir gruba mesela.
Ortada bir devlet sırrı, gizli bilgi yoktu yani, olsa olsa bir şahsi sır vardı ki, kendi aralarında bile ne diyeceklerini bilmiyorlardı.
Ama beni bir hukukçu olarak asıl ilgilendiren, kanunun değil, buyruğun uygulanması ve hukukun ülke gündemine ayar vermek, muhalifleri hizaya sokmak için kullanılması.
Buna göre, Türkiye’de basın özgürlüğü yok, ifade özgürlüğü yok, halkın bilgilenme hakkı yok, kimsenin hukuk güvenliği yok, özgürlüğün teminatı yok! Buna göre her an herkes tutuklanabilinir.
Devletin en başı korkuyor, hem de çok korkuyor.. Korkuyor ki, işine gelmeyeni, muhalif gördüğünü zindana atıyor. Çember daralıyor, sıra bize geliyor..
Ama bu düzen böyle devam etmeyecek, bu hukuksuzlukları yapanlara sesleniyorum, #CanDündarErdemGülYalnızDeğildir!
“Hukuksuzluk Yapan Bedelini Ağır Ödeyecek, Öyle Hukuk Bırakmaz Onu..”