Geçtiğimiz hafta sonu hep birlikte bir kurultay heyecanı daha yaşadık. 5-6 Eylül tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin 18. Olağanüstü Kurultayı büyük bir heyecanla ve çetin bir yarışla gerçekleşti.
Bu Kurultayda ben de genç bir hukukçu olarak hem bir gözlemci hem de Kurultay’da Parti Meclisi adayı genç bir siyasetçi olarak bulundum. İki günlük Kurultay sürecinde 4 gün Ankara’da büyük bir mücadele, seçim çalışmaları yaptım ve aynı zamanda çok yararlı gözlemlerde de bulundum. Bu benim için de zor bulunur bir tecrübe oldu.
Bir önceki yazımda da dile getirdiğim gibi, Kurultay tarihinin karar alındıktan sonra neredeyse 15 gün içerisine alınması, küçük bir salonda Kurultayın tertiplenmesi, delege hesapları ve sayılabilecek birçok husus bize yakışan demokrasi anlayışına sekte vursa da yine de 2 günü aşan Kurultay süreci demokratik bir yarışa sahne oldu denilebilecektir.
Kurultay’ın ilk günü Genel Başkanlık yarışına sahne oldu. Genel Başkan adaylarından Muharrem İnce son yılların en iyi konuşmalarından birini yaptı. Bu sadece kendisi ya da Türkiye’deki liderler için değil tüm dünya liderleri arasında son yıllarda yapılan en coşkulu konuşma idi. Bir de bunun “camdan” değil candan bir konuşma olduğu düşünüldüğünde, hitabet ve konuşmanın içerisindeki konular gerçekten iyiydi.
İnce’nin konuşması esnasında, bazı çatlak sesler çıkıp demokratik sınırlar içerisinde eleştirilere karşı tahammül edemediklerini gösterse de, bu tüm Türkiye’deki demokratik yapının nasıl olduğunu bize bir kez daha gösterdi. Ama İnce bu müdahalelere sempatik bir şekilde ve güler yüzle çok yerinde tepkilerle karşıladı. Sonuç olarak, delegeler seçimini yaptı ve yeniden Genel Başkan Kılıçdaroğlu dedi.
Seçim sonrası görüntüler gerçekten güzeldi. Her iki aday da bir tek şey için söz verdi : “Beraber çalışarak iktidara ulaşmak”
Ertesi gün yapılan Parti Meclisi’nde başka bir heyecan vardı. Parti Meclisi’ne seçilmek için yarışan yaklaşık 500 kişi, 60 şanslı kişiden biri olmak için yarıştı. Ben de bu yarışta yer aldım ve mütevazı bir ekip ve bir bütçe ile, beni seven arkadaşlarımın da çabası ile bağımsız bir aday olmama rağmen birbirinden değerli 67 oy aldım. İllere göre ayrılan sandıklarda, hangi illerden oy geldiği anlaşılabildiğinden, bana oy verenlerin Adıyaman’dan, Bingöl’den, Kahraman Maraş’tan, İzmir’e, Afyon’a, Ordu’ya kadar çok çeşitli illerden olması benim için ileriki seçim yarışlarda bir avantajdı. Yani birkaç günlük çalışma ile Türkiye’nin farklı yerlerine ulaşabilmiştim.
Sonuç olarak, seçimin 2 günü de benim gönlümden geçtiği gibi olmadı. Kendimin de aday olduğu bir yarışta şahsımın seçimi kazanamamasından değil ama şunu söyleyebilirim Parti Meclisi isim isim ayrı eleştiriler getirebileceğim nitelikteydi. Bir önceki yazımda, nitelikli, kendini değil kayıtsız şartsız partisini düşünen, gençlerden oluşan bir Parti Meclisi olması gerektiğini söylemiştim. Tam olarak böyle olmadı.
Şimdi Türkiye’de birbirine rakip iki parti de Genel Başkanlarını belirledi ve 2015’in hazırlıkları bir şekilde başladı ya da başlayacak. Bu geçen Kurultay bir hususta sonuçları itibari ile önemli olacak. Çünkü 2015 yılındaki Genel Seçimler Türkiye için bir dönüm noktası olacak. Bu seçimlere iyi hazırlanılmaz ve doğru tercihler yapılmazsa Muharrem İnce’nin dediği gibi belki de aday olunacak partiler olmayacak ya da buna gerek olmayacak. Çünkü belli ki AKP’nin gizli ajandasının son yapraklarına girilmekte. Bu son sayfalarda Türkiye için tek adamlı tek partili bir yapı, devlet başkanlığı görünmekte. Bu yeni süreç hepimiz için hayırlı olsun.
Yorumlar kapalı.