Yetmişine gelmiş bir insanı, yedisindeki haliyle görmek,
Bilinen bir atasözünün uzantısı gibi algılansa da bununla sınırlı değil.
Bu inancımızı söylerken atasözünü tekrar etmeden, kendi doğrumuz olarak kullanıyoruz.
Yani, insanın, zamanla değişmediğine olan inancımız tam!
Bu nedenle, söze başlarken,
“ ee atalarımız boşuna dememiş” deme ihtiyacı bile duymuyoruz.
Üstelik aynı anda birbiri ile çelişen atasözlerimizi kullanırken.
*
İnsanın yedisiyle yetmişi arasındaki süreçte değişmediğine inanmak mümkün değil.
Hayatımızın bir bölümünde oluşan kanaatlerimizin,
Yıllar içinde değişmemesinin en önemli nedeni;
Bu konudaki takıntılarımız değilse, yanılgımızdır.
*
Bu yanılgı, günlük insan ilişkilerinde yaşadığımız sorunların önemli bir nedenidir.
İnsanları tanımlıyor ve onlarla ilgili bir karara varıyoruz.
Tanımlamayı yaptığımız dönem içindeki şartların devam edip etmediğine bakmadan,
Bu tanımda ısrar ediyoruz.
“Yedisinde neyse yetmişinde o” deyiveriyoruz.
Bunu yaparken bir başka çelişkimizi fark etmeden,
İnsanın değişebileceğini, değişen, farklılaşan dünyayı fark etmek gerektiğini söylüyoruz.
Hal böyle olunca ortaya birbiriyle çelişen olayların doğurduğu,
Birbiriyle çelişen atasözleri çıkıyor.
Ve bizler, her olaya uydurabileceğimiz bir atasözü bulabiliyoruz.
*
Belki de yapılması gereken,
Yedi ile yetmiş arasındaki süreyi tek bir cümleyle çizip atmak yerine;
İçinde bulunulan duruma uygun yeni değerlendirme yapmayı denemektir.
Bir bilgeye sormuşlar:
– Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?
– Terzimi severim, diye cevap vermiş
– Soruyu soranlar şaşırır:
– Aman üstat, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı? Neden terzi?
– Bilge bu soruya şöyle cevap vermiş:
– Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda bir karar verirler, ölünceye kadar da beni hep aynı gözle görürler.
*
Durumun tam da böyle olduğunu düşünüyorum.
İnsanları değerlendirirken içinde bulunduğumuz şartları değil,
Önceki dönemlerde oluşmuş kanaatlerimizi referans alıyoruz.
Ölçülerimiz değişiyor ama kimsenin aklına yeni ölçü almak gelmiyor.
Bu nedenle de değişen ölçüler gibi değişen insanları fark etmiyoruz.
*
Hayal kırıklıklarımızın temelinde de bu var.
Hayat insanı test ediyor.
Çalıştığımız yerden gelmiyor sorular.
Değerli olanla olmayanı öğretiyor bu sınavlar.
Bir de önemliyle önemsizi ayırt etmemizi sağlıyor.