“Türkiye’nin Kalbi Ankara” Türk devrimini anlatan en iyi yapımlardan biridir. Cumhuriyetin 10. yılı törenlerini de içeren eser 1934 yılında tamamlanmış, ne yazık ki Sovyetler Birliği yapımı olduğu için filmin başına gelmeyen kalmamıştır.
Bu filmde Türkiye’nin kalbinin Ankara’da nasıl attığı, devrimin ateşi ile anlatılır. Türkiye’nin kalbine yönelik açık ve sinsi saldırılar yıllardır sürerken bu kez 17 Şubat akşamı Ankara’nın kalbine yönelik ağır bir saldırı yapıldı. Ağır yaralılar da hesaba katıldığında ölün sayısının nerede duracağı belirsiz. Üstelik kayıpların önemli bir kısmı ülkenin değerli subayları…
Saldırının yapıldığı yere de Ankara’nın kalbi diyebiliriz. Meclis, Genelkurmay, Kuvvet Komutanlıkları, İçişleri Bakanlığı gibi stratejik öneme sahip kamu binalarının ortasındaki bu büyük sabotaj akla ister istemez güçlü terör örgütleri yanında büyük ve karanlık istihbarat örgütlerini de getiriyor.
Türkiye son 13 yılında hem iç güvenlikte, hem de dış politikada o kadar büyük hatalar yaptı ki, bu patlamanın sorumlusu olarak yeryüzündeki bütün istihbarat ve terör örgütleri gösterilebilir. Büyük bir olasılıkla da patlamanın esas sorumlusu bulunamayacaktır. Ancak hemen belirtelim ki bu patlamanın gerçek sorumlusu Türkiye’yi bu derece tehlikelere açık politikalara mahkum eden siyasal iktidardır. Bombanın patlamasını planlayan ve patlatan ele sadece fitili ateşlemek kalmıştır.
Bombanın patladığı saatlerde Türkiye, özellikle Suriye konusunda tam bir çıkmaza girmiş ve tarihinde olmadık ölçüde yalnızlaşmıştır. Deyim yerinde ise kıpırdayacak yeri kalmamıştır.
Bu patlamayı yaratan dış etkenleri analiz edecek dış politika uzmanları emekli edilmiş, bıktırılmış, kızak görevlere verilmiş, İstihbarat örgütü uzman olmayan ellere geçtiği gibi cemaat çatışmasına kurban edilmiş, polis teşkilatı nerede ise cemaate teslim edilmiş, temizlik adı altında darmaduman edilmiş, Jandarma teşkilatı siyasal iradeye teslim edilmiş, TSK, “kumpas” davaları ile en yetenekli uzmanlarını yitirmiş, çok önemli bir kısmı da Güneydoğu bölgemizde şehir savaşının batağında çarpışmakla meşguldür. İran sınırımızdan Akdeniz’e kadar uzanan sınırımız delik deşik olmuştur.
Çevremizde dost olabileceğimiz tüm ülkelerle düşman haline getirildiğimiz için nerede ise tüm komşularımızın adı Türkiye’nin kalbine yapılan bu saldırı ile ilgili olarak geçmekte, TV kaballarında suçlanmakta, ancak gerçek sorumluları konuşmaya neredeyse kimsenin cesareti yetmemektedir.
Bu maceracı ve komşulara düşmanlık politikaları sürdükçe bu oyunları sahneleyenlerin yeni oyunlarını görmeye devam edeceğiz.
Artık Türkiye Cumhuriyetinin varlık-yokluk savaşı gündemdedir. Türkiye gerçek düşmanlarını görüp önlemlerini ona göre almalı, bu günleri hazırlayan maceracıları başından atmalı, yeniden komşularıyla dostluk kurup hem dış, hem de iç güvenliği ile bölgenin istikrar unsuru olmalıdır.
Kuklacılar bir daha bölgede at oynatamamalıdır. Türkiye ve bölge ülkeleri bu potansiyele sahiptir.