Yenişehirli Kunduracı, Kavaf Ve Saraçlar (3)

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Yıl 1966; Emekli Tapu Sicil Müdürlerinden Hafız Süleyman Menteşe (Adnan Menteşe’nin babası) ve Mehmet Lütfullah Menteşe (Halil Menteşe’nin babası, Hafız Süleyman Menteşe’nin de ağabeyi) birlikteler.  (Halil Menteşe’nin albümünden)
Yıl 1966; Emekli Tapu Sicil Müdürlerinden Hafız Süleyman Menteşe (Adnan Menteşe’nin babası) ve Mehmet Lütfullah Menteşe (Halil Menteşe’nin babası, Hafız Süleyman Menteşe’nin de ağabeyi) birlikteler. (Halil Menteşe’nin albümünden)

 

 

 

 

Çocukluğumuzdan tanıdığımız en yaşlı saraç ustası Arasta içi No:14 de Halil Menteşe’nin (1927) babası Mehmet Lütfullah Menteşe’dir (1883-1972). Uzun boylu, temiz yüzlü ve sert bakışlı bir insandı. Bu büyük ustayla ilgili anıları önce torunu olan Mehmet Tığlı’dan (1950)  dinleyelim:

Dedem bu mesleği Cami imamı (Topuz Hoca) Mehmet Topuz’dan (1865-1945) (Emekli Tekel Müdürü Mehmet Topuz’un dedesi) öğrenmiş. Sonra da kendi kendini geliştirmiş. Daha sonra Şükrü ve Mehmet Özsaraç’ın babaları olan Halil Özsaraç Usta ile birlikte çalışmışlar. Bu ortaklık bitince Arasta İçindeki bu günkü dükkânın yanındaki işyerinde faaliyete geçmiş. Burada koşum ve binek takımları, eyer, yular, tasma vs. gibi gereçleri imal ederlermiş. Eyer denilince en makbul olanı Çerkez ve Rusçuk eyerleri imiş.  Rahvan atları için Çerkez eyer tercih edilirmiş. Seferberlik yıllarında askeriyeye bir hayli koşum takımı yapmışlar. Yanında, oğlu Halil Menteşe, İbrahim Uzunlar, Ali Yassılar, Ömer Tanır, İsmail Palabıyık ve Ali Kıryak yetişmiş. Çiğ deriler köylüden ve kasaplardan satın alınırmış. Bu deriler içinde tuz ve şap olan su dolu havuzlarda bekletilirmiş. İçinde şap ve tuz olan bu su karışımına salamura denirmiş. Sonra da derinin iç tarafındaki etler ahşap tezgâhlarda temizlenirmiş. Dış tarafındaki tüy ve yünler de kosa ile tıraşlanır, bu aşamadan sonra tekrar salamuraya atılıp 10-15 gün bekletilirmiş. Bu işlemeye deri pişirmek denirmiş. Elde edilen bu yarı mamul deriden koşum takımları yapılırmış. O yıllarda nakliye ve yolculuk at koşumlu arabalarla yapıldığı için, saraçlık mesleği de revaçtaymış. Saraç işlerinde süsleme olarak kullanılan sarı dökümler Bursa’dan satın alınırmış. O yıllarda motorlu vasıta olmadığı için Bursa’ya gidecek olan at arabasının sürücüsüne malzeme listesini ve bir miktar da para verip, bu emanetin Abdi Ağanın (Erseç) Hanında hamal Mennan’a teslim etmesini söylermiş. Sürücü bu emaneti yerine ulaştırır, dönüşte de Hamal Mennan listede yazılı işlemleri yerine getirerek paket halinde artan parayla beraber emanetleri Yenişehir’e dedeme teslim edilmek üzere at arabasıyla gönderirmiş.  Adı geçen insan Gayri Müslim bir kişi olmasına rağmen dedemin güvenini kazanması bile takdire şayan bir olay. Rahmetli çok ciddi bir insandı. Yüzü gülmezdi ama bütün güzelliği tertemiz olan yüreğinde gizliydi. Sözü senet gibi geçerli, yasa kadar da kabul görürdü. Pazarlığı asla sevmezdi bu nedenle dükkândaki mamul ürünler tek fiyattı. 1955 yılına kadar bu mesleğini devam ettiren dedem işini oğlu Halil Menteşe’ye bıraktı. Okullar tatil olunca bende dayımın yanında çırak olarak çalışmaya başladım. Her öğle vakti evlere yemek yemeye giderdik. Salı günleri ise çarşı fırınından yuvarlak sıcak pide alınır, üzerine tereyağı sürülüp, tuz biber ekilerek yenirdi. Ertesi haftalar pide yanına mutlaka değişik bir katık bulunur, öğle öğünü öyle geçiştirilirdi. Dayım satın aldığı derileri, İbrahim Aykol’un tabakhanesine işlenmek üzere gönderirdi. Bazen derileri kontrol etmek için dayımla birlikte tabakhaneye giderdik. İşlenen deriler at arabasıyla Arasta içindeki dükkâna getirilirdi. Bu deriler bodrumdaki, yerlerine düzenli bir şekilde konurdu. Koşum takımları, eyer, hamut ve yular üretimi sipariş üzerine yapıldığı gibi, satılmak üzere hazırda olurdu. Hamut için atların boyun ölçüleri bazen dükkânda alınır, öyle imal edilirdi. Bodrumdaki yarı mamul olan deriler dayım tarafından şerit halinde kesilirdi. Kesilen bu deriler üst kattaki tellere asılır bekletilirdi. Daha sonra bu deriler katran kazanına daldırılır, asılarak tekrar kurumaya alınırdı. Kuruyan bu deriler sığır veya manda derisi olup üretime hazır sayılırdı. Keçi derisi yumuşak olduğu için çok ince kesilir, bu kesilen parçalar sırım denirdi. Bu sırım parçalarına saçı kırmızı denilen kimyevi bir madde sürülerek sertleştirilir, dikim işlerinde iplik olarak kullanılırdı. Koşum takımları satılırken uzun bir pazarlık süresinden sonra teslimatı ancak akşama olurdu. Çünkü takımları hazırlamak öyle kolay olmazdı. Koşum takımları teslim edilirken kızılcık sopasının ucunda, özel örülmüş kamçı çırak tarafından müşteriye verilir, bahşiş almak adetten sayılırdı. Bu görevi ya ben veya Recep Üner üstlenirdi. Koşum takımı alan müşteri ise acenteden taksi almış edasıyla ayrılır, elindeki koşum takımlarını görenler ise iyi dileklerini iletirdi. Dayım bu mesleği 1970’li yıllara kadar sürdürmüştü. Motorlu vasıtalar çoğalınca at koşumlu arabalar trafikten kalktı. Bu gibi el sanatlarının geçerliliği de zamanla yok oldu. Dayım da saraç işini bırakarak suni deriden okul çantaları yapmaya başladı. Tamirat işini ise hiç bırakmadı. Daha sonraları spor malzemeleri bavul ve çanta çeşitlerini hazır alıp satmaya başladı. Emekli olunca o da oğlu Fatih Menteşeye bıraktı.”

Mehmet Lütfullah Usta’nın yanında çalışan çırağı Ali Kıryak (1940) o günlerini nasıl hatırlıyor?

Saraçlar: Mehmet Lütfullah Menteşe’nin çırağı, Halil Menteşe’nin de kalfası Ali Kıryak, Halil Menteşe’nin çırağı Recep Üner.
Saraçlar: Mehmet Lütfullah Menteşe’nin çırağı, Halil Menteşe’nin de kalfası Ali Kıryak, Halil Menteşe’nin çırağı Recep Üner.

1952 yılında İlkokulu bitirip Lütfullah Usta’nın yanına çırak girdim. Rahmetli alim bir insandı. Çok sertti. Yüzü gülmezdi ama, son derece dürüsttü. Ondan çok şeyler öğrendik. Vakit namazlarını hep birlikte Çarşı Camiine gider eda ederdik. O zaman dükkânda Halil Menteşe, İsmail Palabıyık, Ömer Tanır birlikte çalışırdık. Deriler Lütfullah Ustanın evinde tabaklanırdı. O zamanlar deri pahalı, et ise ucuzdu. Kilo ile satın alınan sığır ve manda derisi ağır çeksin diye deriyi getiren müşteri yağını etini fazla sıyırmaz derinin üzerinde bırakırdı. Önce bu etleri sıyırırdık. Sonrada bu deriler katlanarak içinde tuz ve şap karışımı olan salamura dediğimiz su havuzuna atardık. Burada ki deriler sık sık çiğnenir 15-20 günde pişerdi. Buradan çıkarılır tellere serilirdi. Nemli halde iken içi dışı tekrar kosa ile temizlenir, şaplı suya atılırdı. Burada birkaç gün bekletildikten sonra tekrar içleri kosa ile kazınırdı. Ondan sonra kayış kesimine başlanırdı. Çeki ve koçan kayışları derinin sırtından kesilirdi. Diğer yerlerinden de 2 cm. genişliğinde kesilerek dizgin, gem, kemer sıkma kayışları yapılırdı. Hamutların ahşap kısmı gürgen ağacından olup hazır biçilmiş alınırdı. Hamut simitlerinin içi çavdar sapıyla doldurulurdu. Simitleri saraç Ahmet Ülker yapardı. Hamut ne çok sıkı ne de çok gevşek olmaz eliniz girecek şekilde ölçüsüne göre yapılırdı. Koşum takımlarını yok satardık. Gaziantep’ten, Kırşehir’den bu takımlara almaya gelen müşterilerimiz vardı. Bazen alafranga denilen lüks türde koşum takımları imal ederdik. Bunları faytonları olan çiftlik sahipleri alırdı. Lütfullah Ustanın rahvan atlar için yaptığı Çerkez eyerleri bu bölgede anılırdı. Kış işlerin hızı kesildiği zaman dükkân komşumuz olan kavaf Ahmet Saraç’ın yanında çalışan Mustafa Arpacı bize gelir, mesin her çeşidini keçi derisi olan klaseden yapardı.  Mesler bağcıklı, bağcıksız olarak imal edilirken, içi astarlı tabanı da kösele olan mesler ise daha pahalı olurdu. Haftada 70-80 çift mes yapardık. Yalı boyuna da kalçın denilen çizme türü mesleri sipariş üzerine imal ederdik. Bu beraberliğimiz 1955 yılına kadar devam etmişti. Lütfullah Usta işini oğlu Halil Menteşe’ye devredince ustamızda o olmuştu. Daha sonra Mustafa Özsöz ile Recep Üner yanımıza çırak girdiler. Birlikte güzel günler geçirmiştik. Vasıtalar artınca bu işlerinde tadı kaçmaya başladı. Bende 1966 yılında Halil Menteşe’nin izniyle kırmadan ve de kırılmadan yanından ayrılıp,  Sanayi Çarşısı Güven Sokak No:4 deki iş yerimde 44 yıl kahvecilik yaparak 2010 yılında bu iş yerimi devrettim. Şu anda da tam emekliyim,” diyordu.

Yıl 1957; Mehmet Lütfullah Menteşe’nin Balıbey Çarşısı Arasta içindeki işyerini oğlu Halil Menteşe’ye devrettikten sonra çalışan kalfaları ve çırakları soldan sağa; İsmail Palabıyık (Emekli Dnz. Astsubay Muammer Palabıyık’ın amcası), Ali Kıryak, Recep Üner, Ömer Tanır (Terzi Neşeli Osman’ın ağabeyi) ve Mustafa Özsöz birlikteler
Yıl 1957; Mehmet Lütfullah Menteşe’nin Balıbey Çarşısı Arasta içindeki işyerini oğlu Halil Menteşe’ye devrettikten sonra çalışan kalfaları ve çırakları soldan sağa; İsmail Palabıyık (Emekli Dnz. Astsubay Muammer Palabıyık’ın amcası), Ali Kıryak, Recep Üner, Ömer Tanır (Terzi Neşeli Osman’ın ağabeyi) ve Mustafa Özsöz birlikteler

Bu makalemizin hazırlanmasında kaynakça olarak emeği geçen İsmail Uysal’a, Mehmet Tığlı’ya, Fatih Menteşe’ye, Ali Kıryak ve Recep Üner’e teşekkürlerimi bir borç bilirken, yitirdiğimiz ustalarımızı rahmetle, kalanları da minnetle anıyorum.

Gelecek sayımızda kaldığımız yerden devam etmek üzere sağlıcakla kalın.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Yenişehirli Kunduracı, Kavaf Ve Saraçlar (3)

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.