Gazetemizin önceki sayılarında Ahmet Efendi Sokağı’nın güneyindeki esnaflarını, Yenişehirli Manifaturacılar (1) başlığı altında yayınlamıştık. Bu kez de kuzey tarafındaki esnaflarımızı öğrenmek için, yine Cumhuriyet Caddesinden girerek, sol köşeden itibaren sırasıyla tanıyalım:
1 No.lu işyerinde Hamza Köyçay’ın (1919-2001) manifaturacı dükkânı vardı. Geçen zaman içinde büyük oğlu Sami Köyçay (1947-1998) baba mesleğini tercih ederken, küçük oğlu İsmet Köyçay da okudu. 70’li yılların ortalarında aynı mekân içinde sarraflıkta yapmaya başladılar. Belediyeye ait olan bu işyerini ihaleyle satın aldıklarını, 90’lı yılların başında da tadilat yaparak sadece sarraflığa devam ettiklerini, Sami Köyçay’ın büyük oğlu Cihan Köyçay’dan dinledim. Sami Köyçay 1998 de elim bir trafik kazası sonucu vefat ettiğinde, bende Halk Bankası Yenişehir Şubesinde görevli idim. Ölümünden sonra oğulları Cihan Köyçay, Hikmet Köyçay ve Nejat Köyçay, birlikte aynı işe devam etmişlerdi. Cihan Köyçay 2003 yılında Hakan Ceylan ve Orhan Kutluca ile birlikte Halk Ekmek Fırınını Çayır Mahallesi Hacı İsa Sokakta faaliyete geçirdiler. Cihan Köyçay İki yıl sonra sarraflığı da bırakınca, unlu mamullerde de ürün çeşitlerini artırdılar, ondan sonra da Bilecik Caddesindeki ikinci fırını da faaliyete geçirerek kapasiteyi de yükseltip, işlerine devam ediyorlar.
3 No.lu dükkânı Tabakhane Mahallesinden komşumuz Güneceli Kazım Tosun (1921-1997) çalıştırıyordu. Çok neşeli, şakacı ve sevecen bir insan olan Kazım Ağabeyin Mesut, Beyhut, Cemil, Cevdet ve Talat adlarında beş oğlu vardı. Eşi Gülsüm Yenge bizleri evlatlarından ayrı tutmazdı. Çok mutlu ve huzurlu bir aileydi. Bu evde asla yemin edilmez, yemin yerine (Eyye) kelimesini kullanırlardı. Ayaşlı Mehmet Ertan’ın yanında çalışırdı.
Oğullarından, Beyhut Tosun ile görüşmüştüm:
“Babam 1947 de Günece Köyü’nden gelip, Yenişehir’e yerleşiyor. Manifaturacılığı Ayaşlı Mehmet Ertan’ın yanında öğreniyor. Sonra da Mehmet Amca’nın desteğiyle bu dükkânı kiralıyor. İznik Pazarına her çarşamba günü çok erkenden Ayaşlı Mehmet Amca ile birlikte gidip geldiklerini hatırlıyorum. Yine bir akşam İznik Pazarından döndüklerinde, büyük kızı Münevver Abla bize gelip babasının vefatını söylediği o anı, hiç unutamıyorum. Abisi kadar değer verdiği böyle bir insanın ölümü babamı ve bizleri çok üzmüştü. Manifaturacılığı uzun bir müddet burada yaptı. Yanında Adem Elagöz, Cafer Şen ve Avşarlı Şerafettin tezgâhtarlık yapmıştı. 60’lı yılların ortalarında bu dükkânı Ramazan Oruç’a devretmişti. Sonra da Yusuf Kocabıyık’lara ait olan Bursa Caddesindeki 4 No.lu dükkânda bakkaliye işini 15 yıldan fazla sürdürmüştü. Bu işi de bırakınca, sergisinde Günece’deki akraba ve yakınlarımızın yetiştirdiği sebze ve meyveleri oyalanmak adına uzun bir süre satıp, pazarcılıkta yapmıştı.” Diyordu.
5 No.lu işyeri Kavaklılı’ların Molla Ahmet Oruç ’undu (1881-1967). Uzun yıllar burada manifaturacılık yapmış. Ondan sonra da oğlu Ramazan Oruç (1924-1974) devam ettirmişti. Aynı sokakta (Camcı Sokak) oturduğumuz için, Oruç Ailesiyle maile görüşürdük. Hatta Ramazan Ağabey anneme abla derken, saygısın da asla kusur etmezdi. Gelenek ve göreneklerine bağlı bir aileydi. Annemin, dini bayram arifelerinde yaptığı ilk baklava tepsisi, mutlaka Oruç ailesinindi. Ramazan Ağabey ciddiyeti seven, kimseden de sakınmayan sosyal bir insandı. Futbola olan düşkünlüğü ise bir başkaydı. Gençlik yıllarında iken kalecilik yaptığını muhabbet esnasında kendisinden de duyardık.
Büyük oğlu Halit Oruç (1952) bu meslekle ilgili anılarını şöyle dile getirdi:
“Manifaturacılık bizim aileye dedemden gelmektedir. Babam tek erkek evladı olduğu için, mesleği dedemden öğreniyor. Askerlik görevini Kırıkkale Silah Fabrikasında tamamladıktan sonra, baba oğul burada birlikte çalışıyorlar. Daha sonra Güleryüz Manifatura ismiyle babam tek başına devam ediyor. Bu arada bizler yetişince, kardeşim Nurettin ile (1955) birlikte yardım etmeye başlamıştık. Yan komşumuz Güneceli Kazım Tosun, 1967’de işini tasfiye edip, babam da devren alınca, hem dükkânımız genişlemiş oldu, hem de iş yoğunluğumuz artmıştı. Daha sonraki yıllarda bu dükkânın mülkünü Şiptikli Hacı’dan (Süleyman Büyük-kocabaş) satın almıştık. Okullar tatil olunca, zamanımızın çoğu dükkânda geçiyordu. Ahmet Efendi Çarşısı bizim için adeta okuldu. Bu sokaktaki edep ve terbiye hiçbir yerde yoktu. Giyimimiz, kuşamımız, hal ve hareketlerimiz her zaman kontrol altındaydı. Buradaki büyüklerimiz, hepimize müdahale edebilirlerdi. Babalarımız ise müdahale edene asla ses çıkarmazlardı. Babam vefat ettiğinde henüz 50 yaşında idi. Kardeşim Nurettin Ankara’da okuyordu. Bu işlerde bana kalmıştı. On beş günde bir veya ayda bir mal almaya Bursa’ya, ya da İstanbul’a giderdik. Toptancı esnafından da insanlığı, müşteriye nasıl ve ne şekilde davranılacağını yaşayarak öğrendik. Bizlere gereğinden fazla ilgi gösterirlerken, yöremizde, tercih edilebilecek desen ve renkleri içinde tavsiyede bulunurlardı. Bizde onların tavsiyelerine ay- nen uyardık. Satın aldığımız malları, hamalbaşı mağazalardan toplatır, ambar aracılığıyla dükkânımıza kadar da gönderirlerdi. Manifaturacılık sabır isteyen bir meslektir. Zevke hitap ettiği için el emeğimize hiç acımadan gelen müşteriye kumaşı beğendirmek adına, raftaki topları üşenmeden indirirdik. Bu işimizde gizlilik esastı. Bizdeki alış verişler bayan ağırlıklı olduğu için, eşlerinden habersiz mal alanlarda olurdu. Fakat her şey bu dükkânda kalırdı. 1980’de Süleyman Doğancının dükkânını devren kiraladık. Burası büyük olduğu için çoğu düğüncüler bu dükkâna gelirdi. Kalfası Ali Cingil’de büyüğümüz olarak yanımızda kalmıştı. Çok iyi bir tezgâhtardı. Düğüncüler en az 25-30 kişiyle çeyiz düzmeye cuma günleri gelirlerdi. Kimi zaman sorunlarda çıkardı. Arayı bulmak için Ali Dayı’nın gayretleri takdire değerdi. Düğünlerde çeyiz düzmek, aileler için adeta bir yıkımdı. Hazır giyim sanayileri hızla gelişince, manifaturacılığın cazibesi de kalmamaya başladı. Bülent Cingil’de bu dükkânda çalıştı. Bende ek iş olarak, Bursa Yolu üzeri 4. Kilometrede Petrol Ofisi akaryakıt istasyonunu 1982’de faaliyete geçirmiştim. Nihayet 1986 da manifaturacılığı bırakıp, akaryakıt istasyonundaki işimize devam ettik. Emekli olduktan sonra da, halen Ahmet Efendi Sokağında bu işyerimi ofis olarak kullanıyorum. Yenişehir Belediyesi bu sokakta çalışma yaparken, beton üzerinde 1955 tarihi ile O.Nuri Murabıt yazıyordu. Bunlar birer belgeydi. İlgililere yazıları kırmadan, kesip çıkarmalarını tembih ettiğimiz halde, kırıp dökmüşler. Dükkânın köşesindeki R. Oruç yazısını kırdırmayıp onu muhafaza edebildim,” diyordu.
Beton üstündeki mozaik işlemeli o yazıyı bana gösterdi. Altmış yıl öncesinin bu el izleri bir babaya aitti. Ne mutlu kıymet bilenlere!
Yorumlar kapalı.