Günümüzde olduğu gibi eskiden de kış hazırlıkları yaz aylarında başlardı. Varlıklı ailelerin ambarları ekinle, kuruluklar da yakacakla dolu olurdu. Yoksul aileler ise çoluk çocuk gündelik işe giderler, kazandıklarıyla ancak geçinirlerdi.
Yiyecek ve içecek için tarhana, erişte, yufka vs. hazırlanır, salçalar yapılırdı. Turşu çeşitleri toprak küplere basılır, domates, biber, bamya, patlıcan, erik, elma, ahlat ve ayva yaprağı da kurutulurdu.
Evlerde çeşme yoktu. Olsa da parmakla gösterilirdi.
Bazılarında kuyu ve tulumba olur bu su kullanılırdı. Olmayanlar su ihtiyaçlarını sokak çeşmelerinden temin ederler, kova veya tenekelerle evlere taşırlardı.
O zamanlar evler ahşaptı. Çoğu da iki katlıydı. Elektrik ve su varlıklı ailelerde vardı. Sobalar devamlı oturulan odaya kurulurdu. Üstteki odalar da yanan sobalar sayesinde ısınırdı.
Önceden kış ayları çok soğuk ve yoğun kar yağışlı geçerdi. Kar kalınlığı merkezde 30-40 cm, köylerde ise daha da fazla olurdu.
Hiç unutmam;1957 yılında Bekir amcamın Tabakhane Mahallesi Ethem Paşa Sokak’taki evlerinin çatısı yoğun kar yağışı nedeniyle çökmüştü. O kadar kışa rağmen, ne okullar ve ne de resmi daireler tatil olmuştu.
Çünkü elektriğin olmadığı, motorlu vasıtaların fazla kullanılmadığı ve likit gazın da bilinmediği o devirlerde tatili gerektirecek her hangi bir neden olmazdı.
Kış mevsimini kar nedeniyle en çok çocuklar severdi. Karlı havalarda kartopu oynamak, kayak yapmak, kızakta kaymak, kardan adam yapmak, boy ölçüsü almak çocukların en beğendiği oyunlardı. Kış geceleri kestane ve nohut kavurmak, mısır kaynatıp ya da patlatmak adettendi. Sıcak sobanın üstünde çaydanlıkta demlenen karanfilli ayva yaprağı çayı keyifle içilir, odayı karanfil kokusu sarardı. Sıra masal veya hikâye anlatmaya geldiğinde, annemin Tüntün Kuzusu, Tevfide Ninenin (Fes Çavuş’un eşi) Kırk Haramiler masalı zevkle dinlenilirdi. Masal bittiğinde, pekmezli kar helvası tahta kaşıklarla yenir, bu ikram gecenin finali olurdu.
O yıllarda dostluk vardı. Muhabbet vardı. En önemlisi güven vardı. Saygıda ve sevgide kusur edilmezdi.
Kış mevsiminin sefasını sobacılar yaşardı. Çünkü yazın ürettikleri her çeşit sobaları stok eder, kışın da hazır satardı.
O zamanların sobacıları ve o günkü adresleri aşağıdadır.
Sobacılar da bir tezgâh, el aletleri çekiç, ağaç tokmak, el ve kol makasları, kenetleme, kordon çekme, silindir makineleri vardı. Lehim için havya takımı ve birde seyyar mangal ocak olurdu. İş yerlerine sanayi cereyanı verildiğinde, punto kaynak ve havyalar bu enerjiyle çalışmaya başladı.
Sobalar siyah saçtan olurdu. İmal ettikleri yassı soba, dik soba, büyük soba ve kuzine sobalardı. Kuzineye maşinga da denirdi. Bunlar hem ocak hem de fırın olarak kullanılırdı. Daha sonraları taş kömürü kullanılmaya başlayınca, sac sobaların yerini demir döküm sobalar aldı. Sonrasında bunlarında kovalı olanları daha çok tercih edilmeye başladı. Diğer yandan gazlı sobalar bir ara evlerde ve ofislerde kullanıldı. Ekonomik olmadığı için pek rağbet görmedi. 1980’li yıllarda ise emaye kaplama sobalar ve diğer aksesuarlar fabrikasyon olarak üretildi.
Sonrasında kaloriferli evler, toplu konutlar çoğaldı. Doğalgaz da gelince bu işlerin tadı kaçtı. Küçük esnaf ve sanatkâr olan sobacılar da bu teknolojiye teslim olup yavaş, yavaş piyasadan çekildi.
Günümüzde bu işe Ulucami civarında Lütfü Aydın ve oğulları, Niyazi Ferik ve oğulları ile Bilecik Cad-desi’nde Bayram Göy halen devam etmektedir.
Yorumlar kapalı.