Türk toplumunun tarihsel gelişiminde ataerkil yapı tartışılmazdır.
Bunun bir sebebi geçmişten itibaren tarihimizin savaşlarla dolu olmasıdır elbette. Kas gücü bakımından daha kullanışlı olan erkekler savaşa gider ve kadınlar ailenin varlığının sürdürülebilmesini sağlar.
Ancak diğer bir nedeni dini inancın erkekler tarafından yorumlanmasıdır bana sorarsanız. Sonuçta ailede eve yemek getiren ve kas gücü olarak koruyucu olduğu düşünülen erkek lider olmuştur.
Sesi gür çıkan, istediğini döven, istediğini söven ve her koşulda sözü üzerine söz edilemeyen erk.
Bir de tüm dünyadaki imparatorluk sistemi nedeniyle devletin yönetimi de tıpkı aile yönetimi gibi bir kişiye bırakılınca bu sefer devlet baba kavramı ortaya çıkmış.
Tek kişi dışında kimsenin sorumluluk almasına gerek olmayan bu sistem tüm diğerleri için baya konforlu olsa gerek.
Ama diğer taraftan baktığımızda evcil hayvanlarımızdan bir farkı yok aslında. Tüm insanlık, bir kişinin evcil hayvanı olmakta bir mahsur görmemiş.
Kusura bakmayın belki kırıcı ama gerçek.
Sonra bir gün tüm dünyada insan olduğunu hatırlayanlar bir araya gelmiş ve bir devrim yapmışlar. Fransız devrimi denilmiş sonradan adına.
İnsan birey olmayı, konuşmayı, hak ve özgürlükleri, demokrasiyi deneyimlemiş.
Ama tabii hiçbiri, söylendiği kadar kolay olmamış. Yıllarca süren mücadeleler, çekilen acılar sonunda kazanmışlar haklarını. Kendi güçleri ve azimleriyle.
Bizde ise tüm o haklar hediye edilmiş. (Ne kadar şanslıyız ki o acılara gerek kalmadan, ihtiyacımızı bize verecek bir lidere, Mustafa Kemal Atatürk’e sahibiz. Ve ne kadar şanssızız ki çok erken kaybetmişiz. 10 yılı daha olsa şuan hayatımızı tehdit eden her şey, var olma şansı bulamazdı bence. Ama bu başka bir yazının konusu.)
Hediye edilince kıymeti bilinmiyor tabii. Hala evcil hayvan olarak hayatını sürdürmek isteyenler var ve memnunlar belli ki.
Ama birey olmanın kıymetini bilen ve anlayanlar da var. Üstelik birleşerek çoğalıyorlar.
Hiç de az değiller. Hiç de az değiliz.