12 Mart faşist darbesinin üzerinden tam 44 yıl geçti. İnsanoğlu acılarını çabuk unutup yaralarını sarabiliyor. Ancak 12 Mart darbesi ülkemizde 12 Eylülde sistemleşen ve sonra gelişerek devam eden faşist uygulamaların başlangıcıdır. Bu nedenle 44 yıl sonra bile iyi irdelenmelidir.
12 Mart 1971 muhtırası bugünlere D harfi ile başlayan 3 kavram ve kültür bıraktı.
Direniş-Döneklik-Dincilik (Din ticareti)
Direniş kültürü bu topraklarda hep vardı. Ancak 12 Mart faşizminin sistemli saldırısı direniş konusunda da yeni bir sayfa açtı. 12 Mart işkence evleri, Ziverbey köşkleri, Sansaryan han ve Gayrettepe zindanları, DAL gurubunun ilk denemeleri direnişi de sistemleştirdi. 12 Mart mahkemelerinde devrimciler kendilerini yargılayan faşist darbeyi ve heyetleri yargıladılar. İçlerinden 3 Fidan gözünü kırpmadan idam sehpasına yürüdü. Pek çok genç dağlarda ya da apartman dairelerinde keskin nişancıların kurşunlarının hedefi oldu.
Mahkum edilenler Niğde’de çimento fabrikasının tozları altındaki cezaevinde sinsi bir ölüme terk edildi.
Direniş kültürü AKP diktatörlüğü sırasında, özellikle Silivri yargılamalarında bir kez daha kendini gösterdi ve Silivri duvarlarını yıkarak kendilerini duvarların arkasına gönderenlerin maşalarını şimdi Silivri’ye gönderiyor. (Sıra diğerlerine de gelecek)
12 Mart döneminin ortaya çıkardığı bir başka kavram ve kültür ise dönekliktir. Bir kısmı daha darbe olmadan karanlık güçlerce ele geçirilip muhbirlik yapmış, bir kısmı MİT hesabına ajan provokatörlük yapmış ve yıllarca eski “ajan provokatör” etiketi ile TV ekranlarından inmemiş, bir başka bölümü de gazete sayfalarında yüksek ücretlerle “eski devrimci” kimliği ve “biz bu işleri biliriz” edebiyatı ile düzenin adamı olarak devşirilmişlerdir. “Sayın muhbir vatandaş” kavramı da bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Döneklik, 12 Eylül sonrası ve özellikle 12 Eylülün devamı AKP diktatörlüğü döneminde çok daha yaygınlaşmış, zenginleşme yolu haline gelerek iğrençleşmiştir.
12 Mart döneminin en kalıcı ve tehlikeli kavramı ise dincilik ( din tüccarlığı) olmuştur. Tehlikelidirler çünkü emperyalizm ezilen İslam dünyasına karşı büyük bir saldırı halinde iken İslam ülkelerindeki dincilerle her türlü işbirliğini en yüksek düzeyde götürmekte, esas hedeflerini kutsal din duyguları ile gizlemektedir.
Şimdikilerin embriyolarını 12 Mart döneminde bulabiliriz. Şimdikiler sıklıkla darbeciliğe, askeri vesayete karşı olduğunu söyleseler bile dinciliğin palazlanması, gelişip güçlenmesi 12 Mart dönemi ve özellikle 12 Eylül dönemidir. Bu dönemde dincilikleri nedeniyle eziyet gören bir kişi bile gösteremezler.
12 Mart, Necmettin Erbakan’ın Milli Nizam Partisini kapatsa bile yerine açılan Milli Selamet Partisi 12 Mart sonrasında hemen iktidar ortağı olmuş, ve 12 Eylüle kadar MC (Milliyetçi Cephe) hükümetlerinde de iktidarda kalmaya devam etmiştir. 1978-79 arası kısa süreli Ecevit hükümeti dönemi dinciliğin gelişimini engelleyememiştir.
12 Mart darbesinin ve özellikle 12 Eylül döneminin görünür gerekçelerinden en önemlisi dincilik faaliyetleri olmasına rağmen bu dönemlerde dincilik çok daha rahat gelişme olanağı bulmuştur. Demokrasi güçlerinin cezaevlerinde ya da baskı altında olduğu bu dönemlerde dinciler diledikleri gibi at koşturmuş, dahası 12 Eylülün liderliğine soyunan Kenan Evren meydan meydan ve üstelik Atatürkçülük adına ayetler okuyarak dincilik yapmıştır.
Bu dönemlerde tarikat önderlerinin kasetleri cami avlularının en aranan ticaret malzemesi olmuştur. Gülen kasetleri, Bülbül hocalar bu dönemde evlere girmiştir.
12 Mart dönemi dinciliğin önderliğini yapanlara hiç dokunmadığı gibi önünü açmıştır. Bu dönemde üniversitelerde ilerici öğrenciler temizlenirken dinci, terörü üniversite koridorlarına girmiştir. Kendilerine “milli görüşçü” denenler millicilikle ilgili son kalıntıları da üzerlerinden silkip attıkça iktidar koltuklarına yaklaşmışlardır.
12 Mart döneminde bütün öğrenci dernekleri yasaklanırken yeniden düzenlenen Dernekler Yasası ile her fakültede sadece 1 derneğe izin verilmiş, dernekler yasasının yürürlüğü girdiği gün bütün fakültelerde öğrenci derneklerinin kurulmuş olduğu şaşkınlıkla izlenmiştir.
Bir başka şaşırtıcı nokta ise kurulan yapay derneklerin adreslerinin MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) olduğu, bunların kadrolarının da İlim Yayma Cemiyetlerince destekleniyor oluşudur.
Günümüz AKP kadrolarının en büyük “gurur” kaynağı ise MTTB kökenli olmalarıdır. Buradan hareketle daha sonra açılan niteliksiz üniversiteler de hep aynı kaynaktan gelmedir.
AKP iktidarının askeri darbelere karşı olduklarını sıklıkla tekrarlamaları en büyük yalanları ve darbelere şükür ayinidir. (Darbeler askeri kadrolardaki yurtseverleri de temizleyip dincilerin önünü açmıştır. Bunun en önemli kanıtı Yüksek Askeri Şura toplantılarındaki tasfiye listeleridir.)
AKP’yi yaratan bataklık 12 Mart benzeri darbeler olsa bile, kendilerini yaratan 12 Martları, 12 Eylülleri savunamıyor olmaları da ibret vericidir.
Yorumlar kapalı.