Arif Hoca’yı kaybettik

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yenişehir’in tanınmış şahsiyetlerinden Köy Enstitüsü mezunu emekli öğretmen Arif Oruç(86) geçen hafta vefat etti. 1930 yılında Arif OruYenişehir Gökçesu Köyü’nde dünyaya gelen Oruç, ilk okulu bitirdikten sonra 1945 yılında kazandığı Ariye Öğretmen Okulu’ndan 1950 yılında mezun olmuş ve aynı yıl kendi köyünde öğretmenliğe başlamıştı. 32 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra 1982 yılında emekli oldu.

Arif Oruç’un ölüm haberi Yenişehir’de şaşkınlık yarattı. Daha bir gün öncesinde konuştuğu insanlar onun sağlıklı göründüğünü söyleyip, ölüm haberine şaşırdıklarını söylediler.

Oruç’un cenazesi önce, Hıdırbali Mahallesi Mescit Sokağındaki evinin önünden öğle namazından sonra komşuluk hakları için helallik alındıktan sonra Gökçesu Köyüne götürüldü ve burada İkindi Namazına müteakiben Köy Mezarlığına defnedildi. Sevenlerine başsağlığı ve diliyoruz.

Arif Oruç’un hayat hikayesini ve anılarını gazetemiz köşe yazarı Turgut Yüce yazdı. Yüce’nin, Arif Hoca ile yaptığı röportajı gazetemiz okurlarıyla paylaşıyoruz.

Emekli öğretmenlerimizin en yaşlısı olan saygı değer büyüğümüz Arif Oruç ile arada bir, Yenişehir Gazetesinde buluşurduk. Konumuz elbette ki memleket sorunları üzerinden olup, siyasi, ekonomik, kültürel ve eğitim politikaları üzerinden görüşüp, dertleşir bir birimize moral verirdik. Bu arada birer de kahve alır, aksesuarını da yakıp, tüttürmeye ise bayılırdık.

2014 yılının bahar aylarından bir gündü, yine tıraş sonrası Arif Hocamdan hayat hikayesini dinlemek istedim. “ Hay hay Turgut Bey” diyerek başladı anlatmaya;

Ramazan Bayramı arifesinde 31 Mayıs 1930 günü Gökçesu Köyü’nde dünyaya gelmişim. Arife günü doğduğum için adımı da Arif koymuşlar. Lakabımız Oruçoğulları’dır. Babamın adı Hüseyin, Annemin de Zehra’dır. İlkokula 1937-38 Öğretim yılında köyümüzde başladım. Öğretmenimiz Köy Enstitüsü mezunlarından Ziya Akay’dı. Çok değerli bir insan, iyi de bir öğretmendi. Bak üççeyrek yıl geçmiş, o muhterem insan hala anılıyor. 1940 yılına kadar Ziya Öğretmen de okuyup, üçüncü sınıfı köyde bitirdim. O zamanlar üçüncü sınıfa kadar okuyanlara okuryazar denirdi. Her köyde de beş yıllık eğitim veren ilkokulda yoktu. 1940 da okulu bitirdikten sonra iki yıl okula gidemedim. Bu arada Halil Güler (1927-1990) ile arkadaşı İbrahim Yıldırım 1941- 1942 Öğretim yıllarında Günece Köyü İlkokulundan mezun olup, Arifiye Öğretmen Okuluna gittiler. Hatta İbrahim Yıldırımın kolu Marangozhane Atölyesinde Kalınlık makinesini kullanırken kolunun kesilmişti. Çok iyi bir arkadaştı 2012 yılında rahmetli oldu. Bende iki yıl ara verdikten sonra Günece Köyü İlkokuluna Yaşar Özkan (Keke) ile birlikte devam edip, 1945 yılında mezun oldum. Diplomamı da Öğretmen Mustafa Kanlı’nın oğlu Vekil Öğretmenimiz Mehmet Kanlı vermişti. Köyümüzün Muhtarı İsmail Akin idi. İmam da Cemal Efendi idi. Aynı zamanda köyümüzün de bakkalıydı. Her ikisi de köyümüzün aydın insanlarındandı. İsmail Akin’in muhtarlığı döneminde Ariye Öğretmen Okulu’na 1945 yılında girdim. 1950 yılında da mezun oldum. İlk olarak da kendi köyümde öğretmenliğe başladım. Halil Güler benden önce 1948 yılında Arifiye’den mezun oldu. O da ilk olarak öğretmenliğe İnegöl’ün Cerrah Köyü İlkokulunda başlamıştı. Daha sonra Müfettiş Hilmi Kazanoğlu’nun yardımlarıyla köyümüze atanarak, 1958 yılına kadar birlikte çalışmıştık. Belki bilmiyorsun? Halil Güler eniştemdir. 1958-59 yıllarında askerliğimi Yedek Subay olarak Kütahya Hava Tugay Hazırlık Okulunda ifa ettim. O yıllarda Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tekin Arıburun’du. Terhis olduktan sonra Terziler Köyüne atanarak görevime buradaki ilkokulda devam ettim. Terziler Köyü Muhtarı Hasan Balkan’dı. Yeşil Hoca vefat ettiğinde taziye için evine birlikte gitmiştik. 27 Mayıs 1960 da İhtilal olunca köy muhtarlığına atandım. Bu görevi üç ay yaptım. Benden sonra Osman Demir muhtar olmuştu. 1960-61 Eğitim ve Öğretim yılı başladığında okula teftiş için Deli lakabıyla anılan Selahattin Baysal gelmişti. Teftiş sonrası bana verdiği tezkiye Orta Derece idi. Tamamen kasıtlı olarak düzenlenen bu tezkiye için durumu anlatmak üzere İlçemiz Milli Eğitim Müdürü Saim Gözen’e gittim. Rahmetli çok üzülmüştü. Hiç vakit kaybetmeden birlikte Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğüne giderek durumu İl Müdürüne izah etmişti. İl Milli Eğitim Müdürü de bu konuyu tafsilatlı bir şekilde Genel Müdürlüğe ilettiklerini sonradan öğrenmiştim. Netice de bende Ulucami Mahallesi Uzun Aralık’taki Tahirağa İlkokuluna öğretmen olarak atandım. Okul Müdürümüz Sadi Semizoğlu idi. O yıllarda okulumuz ahşaptı. Döşemeleri de tahtaydı. Tahirağa İlkokulu daha sonra bugünkü yerine taşındığında, baraka tipi binalarda eğitim yaptık. Adı da Işık İlkokulu olmuştu. Varisleri bu isme itiraz edince, adı tekrar Tahirağa oldu. Baraka tipi binalar zamanla yerini betonarme binalara bırakarak bu günkü halini aldı. Ben 32 yıl, Halil Güler 34 yıl çalıştıktan sonra 1982 yılında birlikte emekli olduk. 1983 yılında da kalpten baypas oldum. Çok şükür iyiyim. Otuz bir yıl geçmiş bile. Rahmetli Dayı erken gitti. Çok saygı duyduğum bir insandı. Önünden hiç aykırı geçmedim desem yalan olmaz. Dayı dedim de, o lakap Kızıl Köyünde görev yaparken, köylüler tarafından verilmiş. Gerçekten de Dayı idi. Her yerde sözü ve nazı geçer, saygı duyulurdu. O Yenişehir’in değil Marmara Bölgesinde dahi Dayı olarak anılır ve tanınırdı. Muhabbet adamıydı. Bir iki kadeh attıktan sonra, mutlaka oyuna kalkar herkesi de oynatırdı. Fakat limiti aştık mı yandık. Masadan kaldıramazsın. Kalksa ayakta heykel gibi dikilir kımıldatamazsın. Üzerine yaslanır tutamazsın. Velhasıl onu gücü kuvveti yerinde olan genç öğretmen arkadaşlarımız koltuğuna girer eve öyle götürürlerdi. Masaların aranan simalarındandı. Nur içinde yatsın o benim ağabeyimdi. Ölümü beni ziyadesiyle sarsmıştı. Hani nerede o mutlu günler. Sadece güzellikleri anıyor yad ediyoruz. İşte şu an bile, mutlu olmuyor muyuz?  Elbette ki uluyoruz. Sizin şuradaki yapıştırdığınız atasözünü çok beğeniyorum. Ne yazıyor;(Kamil O’dur ki koya her yerde bir eser. Eseri olmayanın yerinde yeller eser (Hadimi Efendi yazmış). İşte Öğretmenin de en büyük eseri geleceğin teminatı olan çocukları ve gençleri verdiği eğitim ve öğretimiyle yetiştirdikleri için, bizimde yerimizde yeller esmeyecek her halde, bu eserlerimizle hep gurur duyacağız. İnşallah hep anılacağız” Diyor.

Aradan tam bir yıl geçti. Röportaj yarım kalmıştı. 14 Nisan 2015 günü yeniden bir araya geldiğimizde benim için de tam bir sürpriz olan, köyü olan Gökçesu’ya ait bir marş yazdığını, bestesini de Köyün eski Muhtarı İsmail Akin ile Köy İmamı ve de Bakkalı Cemal Efendi’nin, İzmir Marşı tarzında bestelediklerini söylemesi oldu.

Arif Hoca, marşı bestesiyle söylerken sözlerini not aldım. Son dörtlüğü ise hatırlayamadı. Son dörtlüğü, Yüksek Okulun Öğrenci Yurdu Müdürü Emekli öğretmenlerimizden Gökçesu Köylü olan İbrahim Gönteki verdi. Marşın tamamını, yine bir sonraki buluşmamızda Arif Hoca ile birlikte söylerken çocuklar gibi neşeliydik.

Kendisiyle en son 4 Ocak 2016 Pazartesi günü görüşmüştük. Elini öpmüş, iyi seneler dilemiştim. Bu görüşmemizin bir veda olduğunu bilmiyordum. Mekanı cennet olsun, kabri nurlarla dolsun

 

GÖKÇESU KÖYÜ MARŞI

 Güfte: Arif Oruç (Emekli Öğretmen )

Beste: İsmail Akin (Gökçesu Köyü Eski Muhtarı-Cemal Efendi Köy İmamı ve Bakkalı   

 

Biz Gökçesuluyuz birlik yaparız.

Hayatta yükselmeye can atarız.

Haydi!.. Arkadaşlar pınar başına.

Canım feda olsun yurdun taşına.

*

Köyümüzün ortasında ulu bir çınar.

Gençliğimiz GAZİ’ye hürmetler sunar.

Haydi!..arkadaşlar pınar başına.

Canım feda olsun yurdun taşına.

*

Köyümüzün ortasında akan deresi.

Söyle gençlik Gökçesu’dan güzel neresi?

Haydi!..arkadaşlar pınar başına.

Canım feda olsun yurdun taşına.

*

Köyümüzün ortasında akyol toprağı.

Batısında kızılyolun güzel gelişi.

Haydi!..arkadaşlar pınar başına.

Canım feda olsun yurdun taşına

 

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Arif Hoca’yı kaybettik
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.