Yenişehir Gazetesi yazarı Turgut Yüce, “Yenişehir Belleği” adlı köşesinde bu kez “Yenişehirli Marangozlar ve Keresteciler
(1)” başlıklı araştırmasına yer verdi.Yenişehir Gazetesi’nin 40. Sayısında yer alan yazıyı gazetemiz okurlarıyla paylaşıyoruz.
Yenişehirli Marangozlar ve Keresteciler (1)
Bu sayımızda sizlere marangoz ustalarından bahsedeceğim. Marangoz deyince, her türlü ahşabı, mevcut takımlarıyla, çeşitli işlemlerden geçirerek kullanır hale getiren yetenekli ustalar gelir aklımıza. Bunlara dülger de denir. Kapı ve pencere imal edenler doğramacı, mutfak, yemek takımı, oturma gurubu yapanlar da mobilyacı olarak anılır.
Marangozların Piri Nuh Peygamber olduğu söylenir. Nuh tufanı öncesi üç katlı gemiyi o günkü koşullarda yapan ilk marangoz ustası diye rivayet edilir.
Yenişehir de ilk elektrik enerjisi 1938 yılında kullanılmaya başlar. Bu enerji pahalı, elektrik santralı da yeterli olmayınca sadece varlıklı aileler evlerine elektrik bağlatabilir. Elektrikli makinalar ise 1950’li yıllarda kullanılmaya başlanır. Öncesinde ise, marangoz ustalarının kullandıkları alet ve edevatları bir çoğu el yapımıdır.
Sırasıyla; keser, çekiç, tornavida, pense, kerpeden, keski, ağaç tokmak, ağaç rende, seyyar ve sabit mengene, işkence, hıçkı, raspa, el matkabı, burgu, bıçkı, bileyiz, biz, sistre ve testere çeşitleri v.s. Ölçü aletleri olarak da, metre, su terazisi, pergel, kumpas, düz ve kırma gönye, özellikle kulaklarına taktıkları kalın uçlu kurşun kalemler kullanılır.
O yılları hatırlarım. Elektrikli planya, hızar, matkap, zımpara gibi benzeri aletler yoktu. Ağaç tornası ayaklı pedalla çalışırdı. Merdiven parmaklıkları, mobilya ayakları gibi bombeli işlemeler ağaç tornadan geçirilerek yapılırdı. Bu el yapımı alet bile herkeste bulunmazdı.
1950’li yıllarda ilçemizdeki yaşam tarzı geniş aile şeklinde olup, çekirdek aileler ise ilçemize atanan memur ve işçi aileleriydi. Çoğu evler ahşap ağırlıklı, kerpiç işlemeli kâgir yapılardı. Bu evlerin hepsinde marangozların el emekleri ve alın terleri vardır.
Başta kapı ve pencereler olmak üzere; eşikler, beşikler, sekiler, sedirler, taban ve tavan döşemeleri, gömme dolaplar, raflar, sergenler, merdivenler, yemek sofraları, ekmek ve çamaşır tekneleri, binet, beşik, tel dolabı ve daha niceleri bu ustalarımızın eserleridir.
Yenişehir 27 Ekim 1920 tarihindeYunanlılar tarafından işgal edilince, resmi daireler başta olmak üzere, bir çok iş yeri ve evler yakılıp yıkılır. Her şeyler yağma edilir. Halkımıza da işkenceler yapılır. Maddi ve manevi çok büyük zararlar verilir. Bu işgaller farklı tarihlerde beş kez yinelenir. Ve nihayet 6 Eylül 1922 tarihinde düşman işgalinden kurtulan ilçemiz halkı, merkezde olsun, köylerde olsun yaralarını sarmak için zarar gören yerleri elbirliğiyle onarır. Yok olanlar da yeniden yapılır. İşte böyle bir zaman da inşaat ustaları olsun marangoz ustaları olsun, canla başla, günlerce çalışır. Yapıları onardıklarını, yeniden inşa ettiklerini büyüklerimizden duyardık.
Bu işgalde yok olan resmi dairelerden zarar gören Hükümet Konağı Çayır Mahallesi Şalvarlı Sokak No:9, 9/A, 9/B deki Aşiretlere ait binada, Belediye Binası Gündoğan Mahallesi Zafer Meydanı No: 9, 10, 11 ve 12 No.lu iş yerlerinde, İtfaiye Teşkilatı ise Ulucami Mahallesi İstiklal Caddesi No: 37 deki iş yerinde, Adliye Binası olarak Çayır Mahallesi, Çayır Sokak 8 ve 10 No.lu evlerde, P.T.T ise Cumhuriyet Caddesi 9 ve 9/A No.lu bu günkü yerinde faaliyet gösterir.
Jandarma İlçe Komutanlığı Çayır Mahallesi Girgin Sokak N0:3 ve 3/A daki Yüceler Eczanesinin olduğu yerde, cezaevinin ise İngiliz Aralığı diye anılan Tahıl Çıkmazında olduğunu bilirim.
Yeni yapılanmayla Belediye Dairesi 1927’de, Hükümet Konağı ve saat kulesi 1935-1936 yıllarında inşa edilir. Burada emeği geçen bütün ustalarımızı rahmetle anarken, marangoz ustalarımızdan tespit ettiklerim ve de bildiklerim ise o günkü adresleriyle aşağıdadır:
Marangozların en eskisinin Cıngışların Ali Dinç (1866-1950) usta olduğunu, torunu Sedat Dinç’ten (1945) öğrendim.
Şöyle diyor; ”Dedemin öldüğünü hatırlıyorum. Dükkânı İnegöl Caddesi üzerinde imiş. Çok iyi bir marangoz ustası olduğunu babamdan duyardım. Varlıklı aileler evlerinin ağaç işlerini, işlemelerini hep dedeme yaptırırlarmış. Bunlardan Ethem Paşa’nın, Çırnıkların Ahmet Doğancı’nın, Aşiretlerin evlerini söyleyebilirim. Saçakları motifli ne kadar ev varsa hepsini dedem yapmış. Özellikle Belediye Binasının tavan süslemeleri hariç, diğer bütün ahşap işlemeleri onun eseriymiş. Çok titiz bir insanmış. Elinde bir iş varken, kesinlikle ikinci bir işe başlamazmış. İşi olanlar dedeme yaptırmak için sıraya girer, pey paralarını duvardaki torbaya koyarlarmış. Peyini torbaya bırakıp da hâlâ sırası gelmeyenlerden acele edenler olduğunda (sana daha sıra gelmedi acelen varsa peyin torbada alabilirsin) dermiş. O kadar da hakka ve hukuka riayet eden, ünlü bir marangoz ustasıymış.”
Salih Türkoğlu (1873-1938); dükkânı Cumhuriyet Caddesi No: 43’de imiş (Güngör Kuyumculuğun yeri). Oğulları Mahmut ve Ethem Türkoğlu, baba mesleğini burada devam ettirmişlerdi. Sonra Mahmut Türkoğ- lu’nun oğulları Ferit ve Ümit Türkoğlu dede mesleklerini aynı mekânda birlikte yaptılar. Ferit Türkoğlu (1935-2011) 1960’lı yıllarda eski Belediye Başkanı Ali Can’a ait olan Çayır Mahallesi Tahıl Arkası Sokak No: 8 deki iş yerine taşınarak kendi adına mobilya ağırlıklı çalışmaya başladı. Bir ara Fuat Ceylan, Halil Camcı ve Mehmet Turhanlı, iş yerleri ayrı olsa da birlikte iş ortaklığı da yaptılar.1968 yılında faaliyete giren İş Bankası Yenişehir Şubesinin bankolarını ve mobilya işlerini yapan Ferit Türkoğlu’dur. O da iş kolunu değiştirerek Yeni Hal’de nalbur olarak faaliyetini sürdürmüştü.
Yusuf Yontan (1874-1942): İşyerinin Cumhuriyet Caddesindeki baraka tipi belediye dükkânlarında, yeğeni olan Demirci Fevzi Hanlı’nın dükkân komşusu, Keresteci Osman Yontan ile Kundura İmalatçısı Ahmet Yontan’ın da babaları olduğunu, Kaynakçı Ömer Aslı’dan duymuştum.
Ahmet Püsküllü (1898-1976): iş yeri ve evi aynı yerde olup Bilecik Caddesinde marangozluk yapardı. Ahşap merdivenleriyle ünlü olan bu ustaya Merdivenci Ahmet Usta derlerdi. Eski Kahvecilerden İbrahim Püsküllü’nün babası, Ömür Izgaranın sahibi Hamdi Püskülü’nün de (1932-2003) amcasıdır.
Rıza Uluköy (1900-1969): Ustaların ustası olan Rıza Uluköy’ü çok iyi tanırım. İstiklal Caddesinde dükkânı vardı. Oradan Kelem Pazarı denilen Tahıl Caddesi üzerindeki iş yerine taşındı. Sağlık nedenleriyle işini bırakınca son kalfası olan Mehmet Turhanlı’ya iş yerini devretmişti. O yılların en ünlü marangozu olarak Uluköy’lü Rıza Usta dillerde anılırdı.
Bu koca ustayı büyük oğlu ve ilçemizin de ilk bayan terzisi olan Yaşar Coşkun Uluköy’den (1933) dinledim; “Babamın iş yeri önce İstiklal Caddesindeydi. Bu dükkânda iken, yanında Nazif Hoca’nın Ömer Körüstan, Osman Ergün, Ahmet Sivri, dayım Fuat Ceylan, Vedat Şemaki ve Mehmet Turhanlı gibi değerli ustalar yetişti. Kaliteli işlere imza atarak harikalar yarattı desem abartmamış olurum. Çünkü babam, hile hurda bilmezdi. Mesleğini para için değil, sanatı adına dürüstçe yapardı. Kerestenin kurusunu ve budaksızını kullanırdı. Yaptığı kapı ve pencereler, mobilyalar yıllar geçsede bozulmaz, sağlıklı bir şekilde kullanılırdı. 1940 yıllarında Ulucami’nin minberini, kürsüsünü ve cümle kapılarını kestane ağacından babam yapmıştı. Çok mahir bir ustaydı. Her şeyi el aletleri kullanarak yapardı. O elektrikle çalışan planya ve benzeri aletleri kullanmaz, kullananlara da kızardı. Mesleğinin sonlarına doğru iş yerini Çayır Mahallesi Tahıl Sokak No: 17 deki mekâna taşıdı. Rüştiyede okumuş, çok zeki ve çalışkan biriydi. Farsça ve Arapça bilir, Osmanlıca yazar ve okurdu. Askerliğini zabit olarak Afyonkarahisar’da yapmış. Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarına katıldığı için, İstiklal Savaşı Gazisiydi. Fakat hiçbir zaman gazi maaşı almadı, almakta istemedi. Atatürk ile İsmet İnönü’nün hayranıydı.Yenişehir Belediye Meclisinde de azalıkta yaptı. İş yerini 1960’lı yılların başında son kalfası olan Mehmet Turhanlı’ya devredip, mesleğini bıraktı. Babamın müzmin derecede mide rahatsızlığı vardı. Bu dertten kurtulamadı ve 1969 yılında da vefat etti” diyordu.
Sadettin Hatemler (1904-1940) : İş yeri Gündoğan Mahallesi Bilecik Caddesi Beyazoğlu No:2/A-B deki taşınmazların bulunduğu yermiş. Çarıkçı Mümin’in küçük oğlu olan Mehmet Konçak’ın kayınpederidir. Genç yaşta vefat etmiş, bu taşınmazın olduğu yere defnedilmiş.
Ali Osman Oruç (1906-1982): Tabakhane Mahallesi Camcı Sokağı 11 No.lu evde ikâmet eder, atölye olarak 9 No.lu mekânı kullanırdı. Bizim ev de 11 No.lu haneydi. Ağaç tornayı ilk defa burada görmüştüm. Bu tornada, ahşap merdiven parmaklıklarını ve mobilya ayaklarını yapardı. Aynı zamanda inşaat ustasıydı. Oğulları İsmail ve Ömer Oruç birlikte çalışırlardı. Daha sonra iki kardeş Ulucami civarında bu mesleği devam ettiler. Önce İsmail Oruç ve sonra da Ömer Oruç İznik’e taşınarak mesleklerini burada sürdürdüler.
Mehmet Camcı (1914-1952): İş yeri İstiklal Caddesinde 18 No.lu dükkân, komşusu Çerçi Osman’dı. Marangozluğun yanında pencerelere cam da takardı. O yıllarda pencereler ya sürgülü ya da menteşeli olduğu için, camı kırılan çerçeve yerinden çıkarılarak, camcı dükkânında takılırdı. Sokağımızın adı bu ailenin soy adıydı. Mehmet amca çok ağır başlı ve ciddi bir insandı. Ağabeyim Adem Yüce’nin de bacanağı idi. 1952 yılında vefat ettiğinde henüz 38 yaşında idi. Ani ölümü Yenişehir de şok etkisi yaratmıştı. En büyük oğlu Halil Camcı (1936-1998) 16, Yurdanur Camcı (1940-2012) 12, Kazım Camcı (1943) 9 ve Nazım Camcı (1946) ise 6 yaşında yetim kalmışlardı. Halil ağabey 16 yaşında iken Camcı ailesinin hem babası ve hem de ağabeyi idi. Baba mesleğine aynen devam ederek evini geçindiriyordu. 1960’lı yılların ortalarında ek iş olarak kümes hayvanı yetiştirmeye başladı. Bir taraftan Esnaf Spor Kulübünün oyuncusu ve de yöneticisi idi. Kulüp kapanmasın diye, Kütüphane Aralığındaki kulüp lokalini kiralayarak kardeşi Yurdanur ile burasını çalıştırdı. Daha sonra Öz Tavuk A.Ş. firmasını kurarak tavukçuluğa başladı. Kü- mes sayısını da hızla çoğaltmaya başladı. Firması ülkemizin sayılı damızlık civciv yetiştiren firmalarından biri oldu. Ama onun bu günleri görmeye ömrü yetmedi. Bugün Kazım ve Nazım Camcı’nın yönettiği Öz Tavuk A.Ş. firması, iştigal konusu olarak ülkemizin sayılı şirketleri arasında yer almaktadır.
Kütahyalı Mahmut Arık; iş yeri Cumhuriyet Caddesinde, Belediye Dükkânlarının olduğu yerdeydi. Sait ve Sadi Sırman’ın dayıları, Mehmet Arık’ın da amcasıydı.
Osman Ergün: iş yeri Ulucami Civarında idi. Uluköylü Rıza Usta’nın yanında yetişti. Onunda çırakları Mehmet Erge ve Mehmet Turhanlı idi. Oğulları Hayri ile Basri yanında çalışırdı. 1960’lı yıllarda Bursa’ya giderek mesleğine orada devam etti.
Ahmet Sivri: İşyeri Ulucami Mahallesi Eski Karaca Ali Sokağında idi. Dükkân komşusu da ağabeyi Terzi Ali Sivri idi. Ahmet Usta Uluköylü Rıza Usta’nın yanında yetişti. Çok sakin ve temiz bir insandı. Kalfasının Orhan Cingil olduğunu, 1948 yıllarında yanında 28 gün çıraklık yapan Helvacı Cengiz Erbaş’tan öğrendim.
Akif Çaylan: İşyeri Balıbey Çarşısındaydı. Oğlu Ömer Çaylan, Osmangazi Lisesi emekli öğretmenlerindendir.
Fuat Ceylan (1924-2007): İş yeri Çayır Mahallesi Şalvarlı Sokak No: 2 deki dükkândı. Eniştesi olan Rıza Ustanın yanında yetişmişti. Fuat Ceylan’ın kalfası olan Mehmet Turhanlı (1939) ustasını şöyle anlatıyor:
“ Bu mesleğe 1949 yılında Osman Ergün’ün yanında başladım. Buradan ayrıldıktan sonra Rıza Ustanın yanında bir yıl çalıştıktan sonra 1951 yılında Fuat Ceylan’ın yanına girdim. Yenişehir’e ilk planyayı getiren marangoz Fuat Ustadır. O zaman planyayı 1.200 liraya almıştı. Günde 6 tane sürmeli pencere, 6 tane de kapıyı kasalarıyla birlikte imal ediyorduk. Hatta Süleyman Paşa Mektebi Başöğretmeni Ali Ulvi Acar’a ait evin doğramalarını ve 11 adet kapısını bir günde bitirmiştik. Bahçelievlerdeki yapıların bir çoğunun doğrama işlemlerini Fuat Usta, Vedat Şemaki ile birlikte yaparak seri bir şekilde imalat gerçekleştiriyordu. Bir ara Ankara’ya Fuat Usta, ben, Ali Dıngıl birlikte gidip, Macuncu Mehmet Yaman’a langırt ve bilardo masaları yaptık. Orada çalışırken cermen pencerelerini gören Fuat Usta onların modelini çizerek aynısını Yenişehir’de imal etti. Askere gidip geldikten sonra 1961 yılında Rıza Ustanın yanında çalışmaya başladım. Onun yanında Mustafa Bıçak da kalfa olarak çalıştı.1962 de Rıza Usta sağlığı nedeniyle iş yerini 6.500 liraya bana devretti. Burada epey para kazandım son olarak 1969 yılında Sadık Akman ile Hasan Tahsinlerin Mustafa Us’un evlerinin ağaç doğramalarını yaptım. Ondan sonrada nalburiye işine başladım” diyordu. Halen Bursa da yaşayan Mehmet Turhanlı’ya sağlıklı ömürler diliyorum.
Vedat Şemaki (1930-2009): İlçemizde 1968-1980 yılları arası Belediye Başkanlığı yapmış, hizmetlerinden dolayı hala Beton Vedat diye anılan bu büyüğümüzü birkaç satırla ifade etmek haddime değil.
Merhumun mesleğini ve o yıllarını bahsedeceğim. Vedat ağabeyin marangoz dükkânı o günkü adresiyle Cumhuriyet Caddesin de 10 No.lu iş yeriydi. Kalfası Orhan Cingil, Besim, Ali Dıngıl ve Necdet Yüce yanında çalışanlardı. Vedat ağabey ile Fuat ağabeyin dostluklarına hayran olurdum. Dükkânları ayrı olsa da, işleri müşterek yapar, paylaşırlardı. İkisi de avcı idi. Sporu çok severlerdi. Fakat kulüpleri ayrı idi. Vedat ağabey Gençlik Kulübünün hem sporcusu hem de yöneticisiydi. Fuat ağabey ise Esnaf Sporun kurucusu olup başkanlığını yaptı. Her iki kulübün maçları çok çekişmeli olur, kavgalar çıkardı. Maç sonrası bir bakarsınız her iki taraf aynı masaları paylaşır, hiçbir şey olmamış gibi muhabbet eder, şakalaşırlardı.
Nihayet 1969 yılında her iki kulüp Vedat Şemaki’nin başkanlığında birleşerek Yenişehir Spor kuruldu. Böylece taraftarlar tek çatı altında toplanarak ezeli rekabette kalkmış oldu. Bu değerli büyüklerimizin ve ustalarımızın yaptıkları eserlerle gurur duyuyor, onları minnetle anıyorum. Mekânları cennet olsun.
Gelecek sayımızda konumuza devam etmek üzere, bütün çalışanlara kazasız işler, bol kazançlı günler diliyor, bizlere bilgi ve belgeleriyle kaynaklık yapan Yaşar Coşkun Uluköy’e, Mehmet Turhanlı’ya, Cengiz Erbaş’a, Sedat Dinç’e, Ali Özkan’a, Mehmet Ceylan’a, Ramazan Teksöz’e, Adem Çalık’a ve Naim Küçük’e teşekkürlerimi sunuyorum.
Yorumlar kapalı.