Demirciler ve Madeni İşler Sanatkârları Odası (2)

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala


 

1952 yılında eski sinema binası önünde soldan sağa: Demirci Fehmi Manaş, Nakliyeci ve Türk Petrol Bayii Kara Mehmet (Sorgut) Arabacı Fehmi Yorgancı ve Otobüs İşletmecisi Hapçıların İsmail Parlar. (Fotoğraf kaynağı: Necmi Manaş)

1965 yılından bu yana 47 yıldır hizmet veren odanın ilk ofisi, Çayır Mahallesi Hal Caddesi 17 No.lu iş yerinde, deposu da İstanbul Garajındaydı. Üyelerin zorunlu ihtiyaç maddelerinden olan, başta sanayi kömürü olmak üzere diğer madde ve malzemeler bu depoda bulundurulup muhafaza edilirdi.

En çok kullanılan sanayi kömürü bu günde olduğu gibi Zonguldak’tan
kamyonlarla getirilmekteydi. Üyelerin ihtiyacı olan her türlü hammadde, yarı mamul ve mamul ürünler dernek (oda) aracılığı ile toptan alındığı için, iskontolu olarak üyelere daha ucuza temin edilmekte ve de vadeli satılmaktaydı.

Daha sonraları dernek ofisi Hal Caddesinden (Garaj Caddesi) taşınınca, sırasıyla Çayır Mahallesi Sanayi Caddesi 2 No.lu ofiste, sonra Sanayi Çarşısı Güven Sokak 7 No.lu mekânlar da kiracı olarak faaliyet göstermiş.

1970 yılında ise Güven Sokaktaki 24 No.lu taşınmazın arsası satın alınarak dernek binası bu arsaya inşa edilmiştir. 40 yıldan fazla üyelerin hizmetinde bulunan bu ofisin uygun olan alanına bu günlerde iki katlı yeni bir bina inşa edilmektedir.

Yeni inşaata emeği geçen herkesi şimdiden kutluyor, Demirci ve Madeni İşleri Sanatkarları Odasına hayırlı olmasını diliyorum.

İki aya yakındır bu esnaf ve sanatkârlarımızla yaptığımız sohbetlerde çok güzel
anılara şahit olduk. İş yerlerinde ve evlerde muhafaza edilen eski alet ve malzemelere de tanık oldukça içimden bir ses bunlar neden bir çatı altında toplanmasın ki diye düşündüm. Manevi değeri para ile ölçülemeyecek kadar kıymetli olan bu objeleri insanlara sergilemenin bir görev olduğunu düşünüyorum.

İş yerinde ve evinde bu paha biçilmez eserleri hâlâ muhafaza edip saklayan, tarihine ve geçmişine önem veren bu kıymetli insanlarımız da olmasa, böylesi değerli eserleri nerede görebiliriz ki?

Necip Çevik – Sadi Çevik- Fehim Manaş

Oğullar babaları Ve Torunlar da Dedelerinin Yaptıkları ile Gurur Duyuyor!

Fotoğraf (Zafer Çevik Albümünden(1963)

Örneğin; minyatür olan tek atlı yaylı araba ve demir pulluk Necmi Manaş’ın evinde bulunmaktadır. 1943 yılında babası Fehim Manaş, ustası Necip Çevik ve Fehmi Yorgancı ile birlikte yaptıkları bu araba nerede ise 70 yıldır bu evde muhafaza edilmektedir.

Çok çabuk değişen ve çok çabukta gelişen dünyamızda, günlük hayatımızın vazgeçilmez araçlarından olan hayvan koşumlu bu arabalar o yıllarda nakliye aracı olarak her yerde kullanılırdı. Bu gün ise sadece çiftçinin, seyyar satıcının ya da şehir içi nakliyecinin kullandıkları bu araçların, kasaları römork olmuş, ağaç tekerleri yerine çıkma otomobil lastikleri takılmış, zamana ayak uydurarak trafikte seyir halinde, ya da park etmiş olarak nadiren de olsa göze çarpmaktadırlar.

Hayvan gücü ile kullanılan bu araç ve gereçler terk edilince, yerini teknik ve mekanik olarak motor gücü almaya başladı. Yok olmaya yüz tutan el yapımı her türlü araç ve gereçlerin bu kez de minyatürleri imal edilir oldu. İnsanlarda bu tür eserlere ilgi duyunca, hayvan koşumlu arabaların minyatürleri dinlence ve eğlence mekânlarının gözde yerlerinde turistlerin ilgisini çekmek için dekoratif amaçlı kullanılır oldu. Bu objeler hâlâ revaçta olup, ülkemizin çeşitli il ve ilçelerinde imal edilmektedir. Oysa böyle bir minyatür objeyi 70 yıl önce Yenişehir de yapabilen ustaların evlat ve torunlarını bir araya getirerek, atalarını yad etmek adına, hatıraları belgeleriyle sizlerle paylaşmak istedik.

İlk önce büyüğümüz olan Necmi Manaş’ı (1940) dinleyelim: “Ben 3 yaşında iken babam Fehim Manaş, ustası Necip Çevik ve dükkân komşusu Fehmi Yorgancı ile birlikte bu arabayı imal ettiklerini aklım ermeye başladıktan sonra öğrenmiştim. O yıllarda bunun eşi ve benzeri çevremizde ne görüldü ne de duyuldu. Evin tek çocuğu olmam nedeniyle babam beni gözü gibi severdi. Üstelik babası Osmanlı-Bulgar savaşında şehit olunca 4 yaşında yetim kalarak, baba şefkatinden yoksun büyümüş. Beni o nedenle daha da önemseyip, bir şey olacak diye üzerime titrerdi. Ne zaman bir şey istesem, mutlaka onu bulur, buluşturur bana temin ederdi. Canım sıkılınca arabaya bindirir çekerek gezdirirdi. Sonrasında da arkadaşlarımı da bindirir onları da hoşnut ederdi. Çok iyi yürekli, yardımsever çalışkan bir insandı. Büyüklere olan saygısını hiç eksik etmezdi. Hele ustası olan Necip Çevik amcanın önünden aykırı geçmezdi. Her bayram çoluk çocuk ilk önce Necip amcaları ziyaret eder, onlarla bayramlaşılırdı. Ne zaman bir araya gelseler hac hatıraları konuşurlar, bizlerde dinlerdik.

İkisi birlikte 1963 yılında hacca gitmişlerdi. Necip amca Mekke de iken hastalanıp, hastaneye yatmış. Rahatsızlığı güneş çarpmasıymış. Onu buzların içine koyunca babam da ölecek diye çok korkmuş, çok da üzülmüş. Necip amca iyileşinceye kadar başından ayrılmamış. İyileşip taburcu olunca, babam da ustasını sırtına alarak onu taşımış ve haccın bütün farzlarını bu şekilde birlikte eda etmişler. Günümüzde bu fedakârlığı değil ustasına, anasına babasına bile yapacak insan evladı ender rastlanır,” diyor.

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Demirciler ve Madeni İşler Sanatkârları Odası (2)

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.