Sondurak Yazıhanesi’nin Önündeki Park Yerinde 1957 Yıllarına Ait Bir Anı
Arkada Çınarlı Cami ve tarihi çınarı ile camiye giriş kapısının eski hali. Sol kenarda biraz gözüken kış günlerinin cefakâr aracı jip ile Yenişehir-Bursa arası çalışan Bekir Kahya’ya ait İnter otobüsle beraber olanlar toplu halde.
1) Hapçıların İsmail’in büyük oğlu Necmi Parlar, 2) Şen şakrak ve muhabbet ehli Resimci Hoca (Kara Mehmet’in kardeşi), 3) Şoför Güneceli Hüsnü, 4) Özel bir kişilik sahibi, spor aşığı usta şoför Pejo, 5) Boyacı Mehmet, 6) Nakliyeci Muhlis, 7) Şoför Çerkez Tahir, 8) Hasan Mercan, 9) Saminko (Gulibiç Abdullah’ın ağabeyi), 10) “Gözü kapalı Bursa’ya otobüsümle gidip gelebilirim” diyen, iddiacı ve usta bir şoför: Yunus Eren. (Ali ve Beytullah Eren’in amcaları.) (Fotoğraf kaynağı: Hapçıların İsmail’in küçük oğlu Necdet Parlar)
Çocukluk yıllarım olan 1950’lilerde, Yenişehir’in komşu il ve ilçelere ulaşımı Sondurak ve Bilecik Yazıhanelerindeki otobüslerle yapılırdı.
Yolcu taşıma ücretlerinin pahalı olması, vasıtaların az olmasından kaynaklanırdı. Yolcu ücreti, bir lira=bir işçi yevmiyesi idi. O nedenle dar gelirli olanlar, arzu ettiği zaman ilçe dışına sık sık çıkamazdı.
Burunlu tabir edilen ve benzinle çalışan, ikili deri koltuklu, aralarda gaz tenekesi ile bazen de açılır kapanır koltukla fazla yolcu almaya çalışan 23 ila 37 kişilik otobüsler vardı. Bunların markaları ise, Austin, Bedford, Chevrolet, İnter ve Opel idi.
Bu otobüslerle yapılan yolculuk, geniş olmayan o tozlu şose yollarda, tozlanmak pahasına çile dolu olsa da, güzelim doğayı izleme mutluluğu verirdi insana.
Akiniş rampasından geçerken Kuşkonmaz Gölü’nü, İznik’e giderken İznik Gölü’nü ve çevredeki yeşilin her tonunu seyretmek büyük bir keyifti.
Bu otobüsleri kullanan şoförler pilot gibi çok önemli insanlardı. Çünkü herkes şoför olamazdı. Tamirci düzeyinde bilgili ve becerikli olan bu usta şoförler, arabası arızalanınca ne arabasını, ne de yolcusunu ortada bırakmazdı.
Şoförler için de en önemli insanlar muavinleriydi. Böyle otobüslerde muavinlik yapmak herkesin harcı değildi. Bazıları marşsız olan bu araçları kolla çalıştırmak, bagajları üstte olduğu için, kendisine uzatılan eşyayı tek kolla alıp, onları düşmeyecek şekilde bağlamak ve örtmek, sonradan da bu eşyaları tekrar sahiplerine vermek, toz deryası olan araçların baştan aşağıya temizliğini yapmak muavinin başlıca göreviydi.
Yalova’ya her sabah kalkan araba akşama dönerdi. En yoğun olan Yenişehir-Bursa arası bir buçuk iki saat çekerdi. Ne yollar, ne de araçlar daha fazla hız yapmaya uygun değildi.Trafik yoğunluğunun ve canavarının daha zuhur etmediği bu yıllarda, şose yoldan gelen araçları toz duman götürürdü. Doğaldır ki yolcular da sonunda değirmen işçisine dönerdi.
Sondurak Yazıhanesi Şehir Sineması binasının altındaydı. Mustafa Tezcan ve Hüseyin Gökgöz’e ait olan bu yazıhanede biletleri Kütahyalı Hüseyin ile Kamil Ağa (Köse) keserdi. Buradan sadece Bursa’ya gidilirdi.
Bilecik Yazıhanesi ise şimdiki PTT binasının bulunduğu yerdeydi. Yazıhane sahibi Adem Ağa (Aydınoğlu) (Boyacı Süreyya’nın babası) idi. Bilecik, İznik, İnegöl ve Yalova arabaları buradan kalkardı.
Ali Can Caddesi açılmadan önce, Bursa yönüne giden araçlar, Santral Park’ın önünden geçerlerdi. En zor ve korkulu rampa Akiniş’ti. Rampanın en üst noktasında bir jandarma karakolu bulunurdu. Akiniş’ten sonra Kestel’e kadar yolun her iki yanı şeftali bahçeleriyle doluydu. Bursa’ya yaklaştıkça büyük kestane ağaçları arz-ı endam ederdi.
Yol Kestel’in içinden geçerdi. Bu şirin kasabanın merkezinde bulunan ulu çınarlar altında otobüsler çay molası verirdi. Dileyen çay içer, ya da Yenişehirli Fırıldak Fehim’in yayık ayranını tercih ederdi.
Bursa’ya varış Çancılar Caddesi’ndeki Abdi Ağa’nın hanında son bulurdu. Daha sonra otobüsler aynı cadde üzerinde bulunan İpekçi Oteli’nden kalkmaya başladı.
İznik yolu çok dolambaçlı ve ıssız olduğundan ürkütücüydü. İznik girişi çok dar olan Yenişehir Kapı’dan yapılırdı. Araçlar buradan çok ağır geçerken, Pejo da burada hiç durmadan ve hız kesmeden geçmekten zevk alırdı. Geçtikten sonra da kendine özgü gülüşü ile kaybolduğu koltukta zıplardı. Kısacık boyu ile çok büyük bir şoför ve fanatik bir Beşiktaşlıydı.
İnegöl’e giderken ise aracın sahibi ve şoförü Mokor Hasan, dünya tatlısı, kendine has bir insandı. Onunla yapılan yolculuk çok renkli ve gırgır dolu olurdu.
İşte bu yolculukların o ünlü pilotları, usta şoförlerinin her anı bin bir hatıra olarak anılır. Şoförler kahvesinde ise, yeni demini almış çaylar ayrı bir tat verirdi. Bu kahve şimdiki Nalburların dükkânının bulunduğu yerdeydi.
Bu meslek grubunda yitirdiğimiz bu değerli insanları saygı ile anıyoruz.
İşte Çileli Bir Yolculuğun Belgesi.
İşin zor tarafı patlayan lastiğin sökülüp, onarılıp, takılması olurdu. Lastiğin pelvan ve makaralı krikolar yardımıyla onarılmasından sonra bu mutluluğu yaşayanların yüz ifadesinden her şeyi anlamak mümkün.
Fotoğrafta aracın sahibi ve şoförü Sıtkıların Ali İkikardeş ve yardımcıları Halil Sapmaz ile Topal Hasan’ın küçük oğlu Hüseyin Tün. (Fotoğraf kaynağı: Behçet İkikardeşler)