“Huysuz ve tatlı kadın!”
Yahu kardeşim! Siz bu sözleri yazarken, bu besteleri yaparken kötü bir şey mi içtiniz? Bağırsaklarınız mı tıkandı? Zona mı oldunuz? Bir yeriniz açıkta mı kaldı?
Anlamadığım başka bir şey daha var. Bir kadın hem huysuz hem de tatlı olabilir mi? Bu nasıl bir mantık, bu nasıl bir tuhaflık, enflasyon hesaplaması gibi bir şey!
Yürü adamım yürü; dükkânın önünü kapatma. Senden cacık olmaz.
*
“Önce elimden tuttu sonra bıraktı kader!”
Güzel kardeşim, hazırcı kardeşim, tembel kardeşim, asalak kardeşim! Kader senin elinden ömür boyu tutamaz ki!
Kader, senin gibi daha milyonlarcasının elinden tutuyor; işi var gücü var. Senin gibi bir asalakla uğraşacak zamanı yok.
Şu kader denen şeye de dört çift lafım var.
Böylelerinin elinden tutma. Vefasız, arsız, sürüngen insan tipi yaratıyorsun. Bu tipler yüzsüzdür, hayatın düşmanıdır, güce taparlar, fırıldak gibidirler. Böyleleri ile oyalanma, işine bak.
Denize gir, dolaş, âşık ol, parti kur, köşeyi dön, saraylar yaptır. Neyse ya! Bir de seninle uğraşmayayım!
*
“Bir gün karşılaşırsak ayrıldığımız yerde…”
Lütfen karşılaşmayalım. Eğer karşılaşırsak bana eller gibi davran; beni görmemezlikten gel; suratıma öyle bön bön bakma.
Çevir başını git; öfkemden, çektiğim acılardan, bıraktığın borçlardan, attığın yalanlardan, üzerime getirdiğin kumalardan, kumarından, içkinden, işsizliğinden, yalakalığından, sömürdüğün duygularımdan kork!
Suç senin, günah senin, hata senin, yalan senin, ihanet senin, döneklik senin. Yeryüzünde yaşanmış ve yaşanacak tüm kötülükler senin.
Bir gün karşılaşırsak ayrıldığımız yerde tilki gibi sırıtma. Sululuğun, sırnaşıklığın, pişkinliğin, onursuzluğun, yüzsüzlüğün anlamı yok.
Beni görmemezlikten gel; suratıma öyle çürümüş salatalık gibi bakma!