İki aydır gazetemizin bu köşesinde siz değerli okuyucularımla paylaştığım Yenişehirli Marangozlar ve Kerestecilerle ilgili makalemin bu son bölümünde, kerestecilik yapan esnaf ve sanatkârlarımızı sırasıyla tanıtacağım.
Çocukluğumu yaşadığım 1950’li yıllarda, ilçemizde kereste ticareti yapan esnafa kereste tüccarı, iş yerlerine mağaza, kereste imalatı yapan sanatkârlarımıza bıçkıcı, hızarcı ya da keresteci, iş yerlerine ise atölye denirdi.
Bu işi yapan en yaşlı bıçkıcı, Hasan Yurttaş (1900-1960) Usta idi. O nedenle tanıtımı bu ustamızdan başlamak istedim. Hasan Usta’nın
atölyesi Tütüncüler Kahvesinin (Elektrikçi Ali Erbaş’ın yeri) arka tarafındaydı. Niyazi Demiryürek, Emin Sıkılar ve Osman Ateş gibi değerli demirci ustalarının da dükkân komşusuydu. Laz Hasan diye anılan bu ustayı, atölyesinde büyük oğlu Mustafa Yurttaş (1926-1995) ile birlikte çalışırlarken görürdüm. O zamanlar hızar olmadığı için, her türlü işlerini elle yaparlardı. Biçilecek olan tomruğu iskeleye birkaç kişi yerleştirir, oynamayacak şekilde iskeleye sabitlerlerdi. Hasan Usta tomruğun tepesine çıkar, pala testereyi tomruğun kesilecek olan işaretli bölümüne getirir, sapından da iki eliyle tutardı. Aşağıdan da büyük oğlu Mustafa Yurttaş testereyi babası gibi aynı şekilde tutarak, aşağı-yukarı pala testereyle biçerlerdi. Bin bir güçlükle de olsa kereste imalatı bu şekilde yapılırdı.
Mustafa Yurttaş’ın damadı olan ve aynı iş kolunda faaliyet gösteren Ahmet Dere’yi Sanayi Çarşısındaki iş yerinde ziyaret ettim. Eskileri yâd ederken o söyledi, ben yazdım;
”1950’li yıllarda Yenişehir’de bu işlerle uğraşan Hasan Yurttaş, İsmail Çolpan ve Hüseyin Adana vardı. Biçtikleri ağaçlar genellikle kavaktı. Bu ağaçlar tarlada ayakta satın alınır, işaretlenirdi. Ağaç kesimi zamanında yapılırdı. Vaktinden önce bu ağaç kesilmez, kesildikten sonra da fazla bekletilmez, bu işleri erbabı olanlar yapardı. İpin ağaca bağlanacağı yer önemliydi. İyi tırmanan kişi ağaca çıkar ipi yerine bağlar ve inerdi. Ağacın dal kalınlıkları ve ağırlıkları göz ardı edilmez, kesilecek ağacın dip tarafından pala testereyle biraz kesilir, nacakla ağız açarlardı. Bu işlem ağacın çevreye zarar vermeden yere ağır bir şekilde devrilmesini sağlardı. Kesilen ağaçların dalları temizlenir, ebatlarına göre kesilir bunlara da tomruk denirdi. Tomruk manda koşumlu hayvanların boyunduruğuna bağlanan zincirler- le çekilirken, bir taraftan da mancınık yapılarak hayvanlara kolaylık sağlanırdı. Böylece bütün tomruklar yol kenarına bu şekilde çıkarılırdı. Bu tomruklar tekrar manda koşumlu arabaya emek gücüyle yüklenir, atölyeye getirilirdi. Bu tomruklar kesileceği zaman, ilk önce kapak çıkarılırdı. Her türlü işlemler nacak ve pala testere kullanılarak emek gücüyle yapılırdı. Testere çekmekte güçlük çekildiği zaman, tomruğa kama çakalardı. Köreldiği zaman ise testere elde bilenir, pense ile de çapraz verilirdi. Bir ara döküm olmayan ahşap yapımı 40’lık bıçkı almışlardı. Tomruklar da hızarda biçilmeye başladı. Küçük oğlu Hüseyin Yurttaş (1938-2012) baba mesleğine hiç özenmedi. O nedenle babası vefat ettikten sonra bu işi ağabeyi, benimde kayınpederim olan Mustafa Yurttaş devam ettirdi. Ahşap hızar yerine, döküm hızar aldı. Başta çilek olmak üzere bölgede yetişen meyveler için ambalaj sandığı imal etti. İmal edilen bu sandıklar, Kestel’de aynı işi yapan Halim Ustaya gönderilirdi. 1987 yılında emekli olunca bu mesleği de bıraktı. 1995 yılında vefat etti,” diyordu. Çay molası bahanesiyle biraz soluklandıktan sonra, kendisiyle ilgili olarak şöyle diyordu:
“Ben 1964 yılında, Yeni Haldeki iş yerimde, kereste ticaretine başladım. İlk malımı Bursa’dan Keresteci Raif Sivri’den almıştım. Daha sonraları da İnegöl’de kereste imalatı yapan, Yusuf Şahin’den, Fikret Sakarya’dan, İskender Can’dan ve diğerlerinden almaya devam ettim. 1968 yılında Sanayi Çarşısı Hızar Sokak’taki kendi iş yerime 90’lık ilk hızarı ben aldım. Bu hızarla kereste üretimine başladım. Yenişehir de çam ağacından da ilk keresteyi imal eden benim. Mehmet Öztürk olsun, Metin Çolpan olsun, onları da çam ağacını işlemeye teşvik ettim. Çam alımlarıyla ilgili olarak Orman İşletmeleri bizlere ihale şartlarını ve parti mallarını önceden haber verirdi. Bizlerde satın alacağımız parti mallarını, ihale öncesi görmeye gider işaretlenirdi. Birinci sınıf parti mallarda %8 – %10, ikinci sınıf parti mallarda %15 – %20, Üçüncü sınıf parti mallarda %20 – %25 arası zayiat çıkardı. Dördüncü sınıf parti mallar ıskarta mal olurdu. Beğenirken dikkat ettiğimiz özelliklerde, tomrukların üzerindeki lifler düzgün bir şekilde yani çizgi gibi devam ediyorsa o malın iyi olduğunu, şayet sarmal bir şekilde kıvrılarak devam ediyorsa, bu malın da çatlak olduğunu gösterirdi. Çapı 18 cm. den küçük olan tomruktan kereste olmaz, Orman İşletmeleri bu malı maden direği olarak satardı. İhale günü teminat mektuplarımızla Orman İşletmesinin belirttiği yere gider, açık artırmaya girilir, beğendiğimiz mallar artırma esnasında bizde kaldığında satış işlemleri yapılırdı. Daha sonra bu tomruklar kamyonlarla iş yerimize getirilirdi. Gelberi denilen kancalar yardımıyla istifler yapılırdı. Biçilecek tomruk raylı arabaya yerleştirilir, sabitlendikten sonra, istenilen kalınlıkta hızarda biçilirdi. Tomrukların önce kapakları çıkarılır, sonrasın da kalınlığı 2 cm ile 5 cm arası değişen ölçülerde kereste imal edilirdi. Tomruğun orta kısmından da 5/10, 10/10, 10/20 ve 20/20 Cm. ebatlarında kalaslar üretilirdi. İmalatı asgari zayiatla yapmak biçen ustanın hüneriydi. Zayi olanlardan kapak tahtaları yapılır. Arta kalanlardan da odun olur, talaşlarıyla birlikte yakacak olarak kullanılırdı. Keresteciliği 1980’li yıllara kadar devam ettirdim. Atölyeyi de bir başkasına devren kiraya verdim. Bende bu yerimde inşaat malzemeleri satmaya başladım. Bağ kur’dan emekli olduğum halde, hâlâ gördüğün gibi burada çalışıyorum.”
Yorumlar kapalı.